Psikolojiye Giriş/Klinik ve Danışmanlık Psikolojisi

              GİRİŞ :

Çocuğunuz olduğu zaman başka meslekte eşi görülmemiş , günde yirmi dört saat süren bir işi üstlenmiş olursunuz : Annelik Anneliği kısaca tanımlarsak mutlu ve aklı başında insanlar yetiştirmek için bilimin çocuk psikolojisi konusunda altı yaşındaki çocuklar bruceinden hoşlanmıyor ak üzülürler bütün verilerinden , şefkatli ve sevecen bir tutum içinde yararlanmak diyebiliriz.gerel Bilgi Rum bizni illa Çocuk yetiştirmek güç ve karmaşık bir iştir. Ne var ki , dünyanın en mutluluk getiren , insana huzur veren en tatlı uğraşlarından biridir. Bir annenin dünyaya sunacağı en önemli armağan , mutlu ve güvenli bir insan olarak yetiştirmiş çocuklarıdır. Annelik etmek , anne sevecenliği ile bilimsel verileri kaynaştırmak demektir. Kendisini , çocuğunun kafasının içindekiler hakkında bilimin getirdiği verilerle donatmış sevecen ve düşünceli bir anne , çocuğunu mutlu ve aklı başında bir insan olarak nasıl yetiştirebileceğini hemen öğrenir. Annelik etmek , özel bir tür psikolog olmak ve özel bir tür öğretmen olmak demektir. Çocuklarınızın psikolojisini anlayabilmek için çocuk psikoloğu olursunuz. Ama becerseniz de beceremeseniz de isteseniz de istemeseniz de , artık çocuk psikoloğu görevini üstlenmişsinizdir. Öte yandan , çocuklarınızın bütün yaşamları boyunca en önemli öğretmeni de siz olursunuz. Siz onlara ( öğrettiğinizin farkında bile olmadan ) öğrettiğiniz şeyler , çocuklarınız için okulda öğrenecekleri bütün derslerden daha önemli dersler olacaktır. Çocuklarınıza ayıracağınız zaman , başka bir şeye harcayacağınız zamandan çok daha kıymetlidir. İyi terbiye edilmiş , topluma kazandırılmış bir genç , hem ailesi hem de memleketi için bir servettir. Çünkü onun kuracağı aile , yapacağı başarılı işler sizin eseriniz olacaktır. Kadın çocuk doğurmaz . Kadın toplum doğurur ,sözü ne kadar yerinde bir sözdür. Buradan hareketle , çocuklarınızda çözümleyemediğiniz psikolojik sorunlarda bir psikiyatristin yardımı istenmelidir. Ancak bu rasgele seçilmiş bir uzman olmamalıdır. İstanbul Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Arif Verimli’ nin yaptığı araştırmaya göre , Türkiye ’de en çok intihar edenler arasında işsizler ve emeklilerin ardından üçüncü sırada psikiyatristler yer almaktadır. Aşağıda anlatılan çocuğun psikolojisi ve davranış bozuklukları , çocuklarınızdaki ve hatta kendinizdeki sorunları algılamanızı sağlamaya çalışan bir metindir. Şüphesiz sağlıklı bir nesil karşılıklı sevgi ve saygının hakim olduğu , bilinçli ve okuyan aile çekirdeğinde oluşacaktır.

Dr. Ahmet Berk Cidde drahmetberk@hotmail.com

İÇİNDEKİLER 1)Çocuğun ruhsal gelişimi ve psikolojik bozukluk belirtileri 0-1 yaş dönemi

    1-3	yaş dönemi				             					                                
    3-5	yaş dönemi
    6-12 yaş dönemi	
    Ergenlik dönemi	

2) Çocukluk ve ergenlik döneminde ruhsal kökenli bedensel belirtiler ve davranış bozuklukları

    Beslenme	sorunları
    Uyku 	sorunları
    Tuvalet 	eğitimi   ile ilgili sorunlar
    Altını	ıslatma
    Saldırganlık  ve şiddet
    İçe	kapanıklık
    Yalan   söylemek
    Hırsızlık
    Kekemelik
    Korkular

3) Çocukluk ve ergenlikte ciddi psikolojik bozukluklar

    Aşırı hareketlilik ve öğrenme bozukluğu

4) Çocuklarda ciddi davranış bozukluğu

    Bebeklik otizmi ( içe dönük yaşam ) 
    Çocukluk otizmi 
    Çocukluk depresyonları
    Ergenlik depresyonları

5) Uzun süren hastalıklar

    Çocukların hastalıklara tepkileri 
    Anne babanın hastalıklara tepkileri 
    Ergenlik dönemindeki çocukların hastalıklara tepkileri
    Hastaneye yatırılmaya tepkiler

6) Disiplin ve çocuklara olumlu davranışların yerleştirilmesi 7) Çocuğun kişiliğini güçlendirmek 8) Anne babalar için özetlenmiş öğütler

0-1 YAŞ DÖNEMİ Yeryüzünde tüm canlılar arasında başkasının bakımına en uzun süre ve tümüyle gereksinimi olan tek varlık hiç kuşkusuz insandır. Gözü iyi seçmeyen kulağı yalnızca gürültüleri algılayan yeni doğmuş bir bebek yalnızca kendi bedeninden gelen uyaranlara karşı çok duyarlıdır:başka bir deyimle bebeğin antenleri çevreye değil kendine dönüktür. Emme dürtüsü o denli güçlüdür ki uykuda da sürer. Uykuya dalarken emme hızlanır:emme bebekte bir gevşeme yapar haz sağlar. Bu nedenle ağzına konan emzik uykuya geçişini kolaylaştırır. Bebeğin tam anlamıyla içe dönük yaşadığı bu ilk 2-3 aya normal otistik devre denir. Uyanıklık süresinin biraz uzamasıyla yavaş yavaş dışa dönüklük başlar. Ancak yine de içten gelen uyaranlar belirli bir eşiği aşınca bebekte iç denge hemen bozulur organizmada bir gerginlik meydana gelir ve bebek buna tepkisini tüm bedeni ile tepinerek ağlayarak terleyerek titreyerek idrarını yaparak gösterir. Tepkisi globaldir. Beklemeye dayanamaz bütünüyle isteklerin doyumu son derece önemlidir. Bebeğin doğumdan itibaren emme ve yakalama refleksleri vardır. Ancak 3-4aylıkta görüş alanı içine çıngırak gibi bir obje konursa elini uzatıp objeyi yakalayabilir ancak bebeğin eli ve obje aynı anda görüş alanı içinde değilse kendiliğinden uzanıp yakalama yeteneği yoktur. 5. Aydan itibaren bebek elini bir objeye uzatıp ağzına götürme yeteneğine kavuşur. Biliçsel gelişimde ikinci adım hafızanın gelişimidir. Bebek ilk haftalardan başlayarak kendisini rahat hissettiği zamanlarda veya çıngırak gibi bir objeyi gördüğünde gülümser. Ancak 6 aylıktan küçük bebek alıştığı yüzü yabancıdan ayırt edemez kendisi ile ilgilenen hareket eden her insana gülümseyebilir. Oysa 6. Ayın sonunda artık tanıma başlar. Örneğin bebek annesinin gidişini gözleri ile izler biberonu görünce ona uzanır biberonun üzeri örtülse onu gözleri ile arar. Annenin ve biberonun imajı artık hafıza merkezinde yer etmeye başlamıştır. Bu nedenle 6-7. Aylardan başlayarak bebek kendisine iğne yapan doktoru veya hemşireyi tanımaya başlar. Bugün tüm bilimsel araştırma sonuçlarına göre başlangıçta bebek anneye veya anne yerine geçen kişiye karşı özel bir bağlılığın olduğu sanılmamaktadır. Oysa çocuğun gereksinimleri karşılandıkça 3-6. Aylarda bebekte anneye karşı bağlanma duygusu gelişmeye başlar. 6. Ayda bu bağlanma duygusu öyle kuvvetlidir ki annenin kaybı ağır bebeklik depresyonuna yol açabilir hatta bu yokluğun uzun sürmesi ileriki kişilik gelişiminde önemli zedelenmelere neden olabilir. Annenin çocuğa karşı tüm içsel tepkileri en iyi rol yapanlarda bile kişinin bilinçli veya bilinçdışı tavırlarına yansır. Aşırı endişe telaş korku aşırı güvensizlik pişmanlık isyan bebeğin varlığını kabullenememe veya onu benimseme sevgi ilgi gibi tüm duyguları bebeği beslerken onu alırken tutarken yerine koyarken özetle onunla beraberliğindeki tüm davranışlarda kendisini eleverir. İşte annenin davranışları bebeğin alıcı yeteneklerine uyarsa anne ile bebek arasında dengeli bir beraberlik devamlı biçimde sağlanırsa bebeğin bedensel olarak da bir bozukluğu yoksa bebeğin uykusu rahat ve derindir beslenmesi barsakları normaldir bebek huzurludur. Annenin kendisini hep seveceğinden hep isteyeceğinden onu hiç terk etmeyeceğinden emin olma duygusu çocukta temel güven duygusunun çekirdeğini oluşturur Böylece çocuk önce kendisini devamlı seven koruyan anneye güvenir sonra korunduğu sevildiği gereksiz yere terk edilmediği için kendi benliğini sevilen değer olarak hisseder. Kısaca kendine güvenmeye başlar. Tam aksine annenin hamileliği ileri şekilde huzursuz devam etmişse bebeğin bundan olumsuz şekilde etkilenmesi büyük olasılıktır. Annenin hamileyken veya bebeğin doğumundan itibaren annenin sürekli huzursuzluğu duygusal çelişkileri çaresizliği bebek ile anne arasında dengeli beraberliğin kurulamaması hiçbir organik neden bulunamamasına karşın bebekte uyku ve yeme problemlerine gaz sancılarına yol açabilir. Böyle bir durumda hiç kuşkusuz önce annenin sorunlarının ele alınması ve annenin rahatlatılması gerekir. 1-3 YAŞ DÖNEMİ Bu dönemin en belirgin özelliği çocuğun istemli hareketleri yapabilme yeteneklerini kazanmasıdır. Bu dönem onun çevresini etkin biçimde tanıyabileceği kendi kendine keşifler yapacağı ve kendine güvenini geliştireceği bir süreçtir. Bu dönem çocuk için olduğu kadar anne içinde bir öğrenme dönemidir. Çocuk evi dolaşır ve yeni şeyler öğrenirken annede o zamana kadar aklına getirmediği biçimde çocuğunun nerelere girip çıkabileceğini nereleri karıştırabileceği ve ne gibi tehlikelerle karşılaşacağını öğrenir. Çocuğun 1-3 yaş dönemi diğer bir isimle sıralama çağına girmesi annelere yeni bir yükümlülük getirir. Bu çağda çocuğu olan annenin ilk yapacağı şey evinin düzeni konusunda bir karar vermesidir: Evi sadece büyüklere özgü bir ev mi olacaktır yoksa çocuklu bir ev mi ? Bu dönemde annenin yapması gereken şey Çocuğun erişebileceği yerlerdeki onun için tehlikeli olabilecek şeyleri ve annenin değer verdiği vazo biblo gibi şeyleri çocuğun uzanamayacağı yüksekte bir yere kaldırmaktır. Ancak bu çağdaki çocuğunuza karşı davranışınızı çok ölçülü ayarlamak gerekir. Çünkü çocuğunuzu karşılaşabileceği tehlikelerden korumaya çalışırken aşırı koruyucu olabilirsiniz ki bu ikisi birbirinden çok ayrı şeylerdir. Çocuğunuz kendi kendine fark edemeyeceği şeylere karşı korumaya muhtaçtır. Gerçekten tehlikeli bir durum yokken de onu fazlasıyla sakınırsanız çocuğunuza yersiz korkular aşılamaktan onun kendine güvenini yok etmekten başka bir şey yapmış olmazsınız. Bu dönemde önemli olan başka bir nokta da ailenin çocuğu tuvalet eğitimine alıştırma çabasıdır. Bu çocuğa kendi dışkısını başkalarının isteğine bağlı olarak tutmayı veya bırakmayı öğretmek demektir. Kısaca aile çocuğun kendi tutma- bırakma hazzına karışmakta onun bu serbest seçimine egemen olmaya çabalamaktadır. Sabırlı ve sevgi dolu anne çocuğun kendi dışkılaması üzerinde kontrol kazanmış olmasını belirttikleri sevinç işaretiyle ödüllendirirlerse yalnızca kendi akıllarına geldiği zaman ve yerde değil de çocuğun zaten bu gereksinimi duyduğu zaman ve işaretlere göre tuvalet eğitimini uygularlarsa bu çocuk için sorun olmadan rahatça çözümlenir. Oysaki çocuk daha bu kontrolü kazanmadan onu erkenden tuvalet eğitimine zorlayan titiz çevreler veya sabırsız aceleci baskıcı şekilde çocuğun dışkısını kendi düşündükleri yer ve zamanda yapmasına çabalayan erişkinler veya çocuğu cezalandıran tutumlar çocuğa kendi istemli organlarını kontrol edebildiği hazzını duymasından yoksun bırakıyor demektir. Bu durumda çocuk kendi içinde çift isyan ve çift yenilgi ile karşılaşır. Hem kendi anal içgüdülerine karşı güçsüz duruma gelir hem de dışındaki kimselere yenilmiştir. Her iki durumda da çocuk gerginlik içindedir. Bu gerginlikten kurtulmak için bilinç dışı savunma mekanizmalarına sığınır. Örneğin ya bir önceki bebeklik dönemine geriler bebekleşir ya da erişkinlerin kendisini kontrol etme çabalarına boyun eğer sanki kimsenin eline koz vermek istemiyormuşçasına aşırı bir kontrole kendini zorlar. Bu durumda çocuktan düzenli ve temiz olması bekleniyorsa aşırı düzenli ve temiz durumuna gelir. Böylece kendisinden istenenleri fazlasıyla yerine getirmeye çabalayan kendi aşırı kontrolünde doyum arayan titiz bir kişilik oluşmaktadır. Ya da bütün bu disiplin ve baskılara karşı inatçı hiçbir kontrol ve kural tanımayan isyankar kişilik gelişir. Her iki eğilim arasında kararsızlıkla bocalayan çocukta ise kararsız bir kişiliğin temelleri atılır. Özet olarak bu dönem de en sık gözlenen belirtiler : öfke nöbetleri , tuvalet eğitimi güçlükleri ve anneden ayrılığa bağlı olarak ortaya çıkabilecek ayrılık anksiyete (endişe - korku) dir. 0-16 AY DÖNEMİNDE RASTLANAN PSİKOLOJİK KÖKENLİ BAZI DAVRANIŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ : Genellikle çocuk sağlıklıdır Çocukta psikolojik bozukluk akla gelmelidir 0-1 AY Çok sık beslenme isteği Tartı duraklaması Pişikler Aşırı kusma Beslenmeden doyum sağlamama Göz temasının kurulamaması Sürekli kucağa alınmak istemek Başını tutamama Dışkı yaparken sıkıntılı görünüm ve yüzün kızarması Beslenmeye istek göstermeme Parmak emme Ellerini kullanmada (anne göğsüne veya biberon şişesine elleriyle tutunmak ) yetersizlik Baş ve yüzde tike benzer hareketler

                                                  2-3 	  AY

Tedirgin ağlama Gelişmede duraklama Barsak menşeili karın sancıları İnsan yüzüne , sesine ve oyuncak tıngırtısına kayıtsızlık , ilgisizlik Kabızlık Sürekli aşırı hareketlilik Gece düzensiz uyku Sürekli uyku bozukluğu Hastalık olmaksızın kusma ve ishal Uyaranlara aşırı veya çok az tepki gösterme

                                             4-6	AY

Sürekli ilgi istemek Hastalık olmaksızın hırıltılı solunum Dik tutulmak istemek Dik pozisyondan hoşlanmamak Şımarık davranış Beslenmeye karşı kayıtsızlık Diş çıkarma ve ısırma problemleri Uyanıkken aşırı şekilde ileri-geri sallanma Derin dalgınlık hali Genellikle çocuk sağlıklıdır Çocukta psikolojik bozukluk akla gelmelidir

                                                       7-9	AY

Eşyaları düşürmek Uyuma ve beslenme düzensizliği Yerken her tarafa bulaştırmak Ellerini kullanmayı veya bardağı kullanmayı reddetme Diş çıkarma , hastalık veya yeni bir eve taşınma durumunda uyku düzensizliği Yemek seçme ya da çok az yeme gibi sorunlar Huysuzluk En basit ses veya mimikleri taklit etmede yetersizlik Yabancıları yadırgamama Beklenen durumlarda korku , sevinç , şaşırma gibi tepkileri göstermeme Kendine zarar veren davranış Apati (ilgisiz , kayıtsız , duyarsız )


                                                 10-16            	AY

Tırmanma , eşyaları karıştırmak Kelime söylememek İştahın azalması içe kapanık davranış Kendi kendine yememe , beslenme sorunları Aşırı derecede yerinde sallanma Haykırmak Anneden ayrılmaya tepki göstermemek Öfke nöbetleri Gece dolaşmaları Alıştığı oyuncak , battaniye gibi objelere bağlanmak Dikkatin ileri düzeyde dağınıklığı

6-24 AYLAR ARASI ÇOCUKLARIN GELİŞİMİ VE ANNENİN SAĞLIKLI VE SAĞLIKSIZ DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ : NORMAL GELİŞME Çocukta gözlenen Anneden beklenen Kendine güven ve kontrol kazanma Uygun fiziksel ve duygusal ortam sağlama İnsan ve objelere ilginin artması Çocuğu anlama , değer verme , kabullenme Gelişiminde ilerleme Onun değişen gereksinimlerini farketme Kendini anneden ayırt etme


SAĞLIKLI DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ

                              Çocuk	                                    Anne

Fizyolojik olarak daha az değişken Bebeğine iyi bakmaktan haz duyar İstemli hareketlerin ve etrafla ilginin artması Bebeğin sıkıntı işaretlerini uygun şekilde ortadan kaldırır Sabır ve toleransta artma Bebeğin doğal , kendine özgü davranış özelliklerinin farkındadır İç güdüsel gereksinimlerinin daha iyi kontrolü Kendi yeteneğine daha fazla güveni vardır Özellikle anneye güçlü bağlanma Bebeği kucaklama , konuşma , rahatlatma gibi olumlu psikolojik destek verir Yabancıyı ayırt etme Bebekten zevk aldığını belli eder Duygusal becerilerin ve oyunun fazlalaşması Davranışında çocuğun ilerlemelerine uygun uyum yapar Oyundan zevk alma , fark edilebilir sosyal tepkiler Bebeğin huyunu , özelliklerini kabul eder Kızgınlık ve negativizm (telkinlere karşı gösterilen ters davranış hali ) biçimi patlamalar Kendine özgü davranış özelliği göstermek Hatırladığını ve sezinlediğini belli etme


MİNİMAL PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR

                        Çocuk	                                      Anne

Çok fazla ağlama , kızgınlık ve her şeye sinirlenmek Bebeği kabul etmeme , bebek nedeniyle hayal kırıklığı Engellenmeye tolerans azlığı Bebeğin verdiği ipuçlarını fark etmeme , kaçırma Fazlasıyla negativist , söylenenin aksini yapma Bebekliği ve çocukluğu nahoş bulma Yemede titizlik , uyku bozuklukları Kişisel duygudan yoksun davranma Sindirim ve dışkılama sorunları Kendi istediği davranış için zorlama çabaları Yerinde sallanma , her şeye dokunma gibi aşırı belirgin hareketler Aşırı endişeli veya aşırı derecede koruyucu tutum


CİDDİ PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR

                      Çocuk	                                    Anne

Aşırı huysuzluk nöbetleri , katılmalar Bebeği ihmal veya ona kötü davranma- zulmetme İçe kapanıklık , hareketsizlik ve apati (kayıtsız , hissiz duygusuz , soğuk ) Anne rolünün reddedilmesi Aşırı düzeyde ve saplantı halinde parmak emme, yerinde sallanma , kafasını vurma Ciddi düşmanca tepkiler Oyun , çevre ve objelerle hiç ilgilenmeme Bebeği anlamaya veya onu hoşnut etmeye çaba göstermeme İleri derecede iştahsızlık Kasten bebeğe engel oluşturmak Ciddi ruhsal bozukluklar Bebekten tamamen ayrılma ve tamamen içe kapanma Duyguların hiç ifade edilememesi İleri düzeyde tutarsız davranış Toplumda hiçbir ayırım yapmama Gelişimin durması Başarısızlık , başarının durması Anneye bağlılıkta bozulmalar

3-5 YAŞ DÖNEMİ

       3.  yaştan  5yaşına kadar olan oyun çağında  çocuk bir yanda biliçsel alandaki hızlı değişime kazandığı güven ve otonomi duygularına paralel olarak yavaş  yavaş çevresini genişletmekte , keşfetmekte ve çevresi üzerinde bir kontrol kazanmaktadır. Bu amaçla çocukta gerek çevrede olan herşeye , gerek kendi bedenine, ve cinsel farklılıklara karşı bir merak ve öğrenme eğilimi gelişir. Bu dönem çocuğun merak ve girişim dönemidir. Çocuğun kafasında  topluma ve doğal çevreye ilişkin çeşitli sorular ortaya çıkmakta , çocuk genişleyen çevresi içinde toplumsallaşmaktadır. Kadın - erkek arasındaki farklılıkların ve cinsiyet rollerinin öğrenilmesi  3-4 yaşlarında başlar ve 5-6 yaşlarında kesin şeklini alır. 
       Şimdi bu yaşların özelliklerini ayrı ayrı ele alalım :

ÜÇ YAŞINDAKİ ÇOCUK: Bu yaştaki çocuk , bebeklikten çocukluğa adımını atmış ve bu geçiş dönemindeki huysuzluklarından , uyumsuzluklarından ,sıyrılmıştır. Geçiş döneminde dediğim dedik tavır içindeyken , üç yaşına bastıktan sonra çevreyle ilişkilerinde olumlu bir gelişme başlar , çocuk anne-babasını , hatta abla ve ağabeylerini hoşnut etmeye onların istediklerini yapmaya eğilim gösterir .Çocuk ,anne-babasının kendisini korumak için girişeceği kısıtlamaları kabullenmeye yatkındır. Ayrıca bu dönemdeki çocuk , paylaşmaya , beklemeye , sabırlı olmaya alışır. Bu tutumun bir nedeni , geçiş dönemindeki tedirginliklerin sona ermiş olması , başka bir nedeni de çocuğun kendine güveninin artık yerleşmeye başlamasıdır.

 Konuşmasının gelişmiş olması , çevresindekilerle daha kolay anlaşmasına , onların sözlerini anlamasına ve kendi isteklerini , duygularını kolayca dile getirmesine yardımcı olur. Bu yaşta çocuğun hayal gücündeki büyük gelişme , onu düşsel oyun arkadaşları bulmaya yöneltir.  Çocuk , hayali bir hayvan ya da çocukla kendi kendine oyunlar kurmaya başlar. Çünkü bu çağdaki çocuğun arkadaşa ihtiyacı vardır. Yalnız oynamak zorunda kalınca kendine arkadaş icat eder. Bu hayali arkadaşlar birkaç yıl varlıklarını sürdürecekler , sonra ortadan kaybolacaklardır

Üç yaşındaki çocuğun toplu oyun dediğimiz türde oyunlar çağı başlamıştır. Bu sayede çocuk arkadaşlarıyla ortaklaşma , oyuncaklarını paylaşma , oyunda sıra bekleme yeteneklerini elde eder. Üç yaş, gerek çocuklar , gerek anne-babalar için gerçekten bir altın çağdır. Çocuk bütün dünyasıyla barış içindedir. Herşeyi ile dengeli bir dönemdir. DÖRT YAŞINDAKİ ÇOCUK : Dört yaşın belirgin özellikleri dengesizlik , uyumsuzluk ve koordinasyon eksikliğidir. Bu dönemde sık sık düşer , ayağı burkulur , tökezler , yüksekten korkma duygusuna kapılır. İç gerilimin dışa vuran belirtileri de çok görülür. Örneğin; gözlerini kırpıştırır , tırnaklarını yer , burnunu karıştırır , parmağını emer. Dört yaşındaki çocuğun bir başka özelliği de toplumsallaşmasıdır. Arkadaşlarıyla pek iyi geçinemese bile , arkadaşlık etmek onun için en önemli olaylardan biridir. Çocukların birçoğu bu dönemde belirli alışkanlıklara saplanırlar. Yemek , giyinmek , uyumak gibi konularda sürekli olarak aynı düzenin korunmasını isterler. Bu düzen bozulduğu zaman , anlayış gösteremez , tam tersine ağlayarak , bağırarak , sorular sorarak tedirginliklerini ortaya koyarlar. Dört yaşındaki çocuklar arkadaşlık etmeyi , birlikte oynamayı severler fakat sürekli olarak da birbirleriyle kavga ederler. Dört yaş ,kabalık ve sakınmasızlık çağıdır. Başkalarının duyguları hiç hesaba katılmaz. Çocuk istediğini , düşündüğünü yapar ve söyler ,bir anlamda ölçüyü kaçırır. Bu yaşta hayal gücünde de büyük bir gelişme vardır ve çocuk gerçek ile hayali birbirine karıştırma eğilimindedir. Ayrıca çocukta mülkiyet duygusu da yoktur. Gördüğü her şeyin kendisinin olduğuna inanır. Dört yaşındaki çocuğun özelliklerini kısaca sıralayacak olursak ; sessiz , gürültücü , durgun , sabırsız , bağımsız , arkadaş canlısı , geçimsiz , hareketli , içe dönük , kayıtsız , meraklı , hırçın , neşeli gibi nitelikleri art arda dizebiliriz. Kişiliğindeki bu çok çeşitli özellikler nedeniyle , dört yaşındaki çocuk karşısında kararlı ve kesin tavırlı olmak gerekir. BEŞ YAŞINDAKİ ÇOCUK : Beş yaş çocuğun en uyumlu yaşlarından birisidir. Dört yaşındaki ölçüyü kaçırmalardan sıyrılır. Kendisine güveni arttığı için eskisine oranla daha yumuşak , daha anlayışlı ve başkalarıyla ilişkilerinde daha olumludur. Genellikle becerebileceğini sezdiği işlere girişir ve bu yüzden de giriştiği işlerde başarı sağlar. Tutarlı ve kararlıdır. Beş yaşındaki çocuk annesine yakın olmayı , ona yardım etmeyi , onu sevindirmeyi , onunla birlikte birşeyler yapmayı sever. Kendisine söylenilenleri yerine getirir , huysuzluk etmez , izin istemeye , karşısındakileri hoşnut etmeye yönelir. Beş yaşındaki çocuk evine ve annesine bağlı olmasına karşın , ev onun için pek yeterli değildir. Çevresini genişletmek ihtiyacındadır. Bu dönemde imkan varsa çocuk anaokuluna verilmelidir. Çocuk komşular çevresinde de arkadaşlarıyla oynayabilir, ne var ki bu tür beraberlik , bir çeşit yaz-boz tahtası tarzı öğrenmektir. Denemeler ve başarısızlıklar yoluyla öğrenmedir. Oysa anaokulunda uzmanlaşmış öğretmenler denetiminde çocuğun gelişimi çok daha kolay , çabuk ve olumlu biçimde sağlanır. İLK BEŞ YILIN ÖNEMİ

   Çocuğun hayatındaki ilk beş yıl , yani  çocuğun kişiliğinin şekillendiği dönem en önemli yıllardır.  Çocuk altı yaşına geldiği zaman , kişiliğinin temel yapısı şekillenmiş olur . Bu çocuğun ömrü boyunca sürdüreceği temel kişiliktir. Bu temel kişilik , çocuğun okul ve okul sonrası hayatında ne ölçüde başarılı olacağını , başka insanlarla ilişkilerinin nasıl gelişeceğini , ne tür bir yetişkinlik dönemi geçireceğini , ne tip biriyle  evleneceğini ve bu evliliğin hangi ölçüde başarılı olacağını belirler. İlk beş yıl çocuğun sadece duygusal gelişiminde değil , zeka gelişiminde de önemlidir. Çocuğun zekasının yüzde ellisi dört yaşında oluşur.  

Chicago üniversitesi üyelerinden Dr Benjamin Bloom un araştırmalarına göre çocuk sekiz yaşına geldiği zaman bu yüzde elliye ikinci bir yüzde otuz eklenir. Geri kalan yüzde yirmi de onyedi yaşında olduğunda tamamlanır. Çocuğun ilk beş yıl içinde algılayacağı zeka uyarıları , onun büyüdüğü zamanki zekasını belirlemekte önemli rol oynar. 2-5 YAŞ ARASI ÇOCUKLARIN GELİŞİMİ , ÇOCUĞUN VE ANNE-BABASININ SAĞLIKLI VE SAĞLIKSIZ DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ :

       SAĞLIKLI  DAVRANIŞ  ÖZELLİKLERİ
                 Çocukta gözlenen                                                            	                  Anne- babadan beklenen

Hareketlerinin gelişimi ,tuvalet eğitiminin başarılması Kendini farketme , kendi başına hareket edebilme duygusunun sağlıklı gelişimi Anneden ayrılıklara tahammül gösterme Bazı kuralları ve moral değerleri anlama ve kabul etme Utanç, suçluluk gibi bazı güdülerine hakim olma Öfkelenme , insanlarla ilişki , duygular , aktivitelerde toplum beklentilerine uygun davranmaya başlama , cinsler arası farkı bilme Çocuğun bedensel gelişimi kadar , terbiye ve eğitimini de önemser ve geliştirir. Çocuğun aile ve grup içinde toplumsallaşmasına yardım eder. Konuşmayı ve diğer becerileri öğrenmesine yardımcı olur

Çocukta girişim duygularının olumlu gelişmesini destekler

Ahlak ve model değerler konusunda model oluşturur Kadın ve erkek arası farkı belirler

NORMAL GELİŞME

                           Çocuk            	                          Anne-baba

Bedensel faaliyetlerden ve diğer işleri yapmaktan zevk alır. Çocuğun eğitiminde sakin , makul ve esnektir Araştırıcı , taklit edici oyun Çocuğun ilerlemelerinden hoşlandığını belli eder , onu destekler Hareketlerini daha çok düşünce yönlendirmektedir ; hafıza iyi , orjinal düşünme Öğrendiklerinde ve oyunda çocuğa katılır , onu destekler Kendi kendine yemek yeme , dışkılama kontrolünün kazanılması Akla uygun makul kurallar ve kontrol uygular Anneye bağımlılık duygusu , ondan ayrılma korkusu Davranışlarını başka çocuklara göre değil , kendi çocuğunun yeteneklerine göre ayarlar Anne , baba , kardeş ve arkadaşlarını benimseme davranışları Ahlak ve davranışında kendisi de tutarlıdır Konuşmayı iletişim amacıyla kullanır Çocuğa duygusal destek sağlar Kendi dürtülerinin farkına varması , vicdanın başlangıcı Yaşıtlarıyla oyun oynamasını ve gözlem altında grup aktivitelerini destekler Utanç , suçluluk , sevinç , sevme , başkalarını mutlu etme duyguları yoğundur Çocuğun kadın-erkek rolleri hakkında soruları varsa onlara makul yanıtlar verir İyi ve kötü değer yargılarının benimsenmesi , gerçekleri değerlendirme yeteneğinin başlaması Cinsler arası farkı görmesi Bağımlılık ve bağımsızlık arasında ikili duygulara sahiptir Ölüm ve doğum konularında sorular sorar MİNİMAL PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR Çocuk Anne-baba Hareket kabiliyetlerinde zayıflık Vaktinden çok önce ve zorlayıcı veya hep suçlayıcı , eleştiren eğitim biçimi Kekeleme , kelimeleri bulamama gibi konuşma problemleri Çocuğu uyum yeteneğinin üstünde ölçülere zorlama İnsanlar ve yeni deneyimler karşısında ürkeklik Kuruntu ve endişelerini etrafa yayma , etrafa geçirme Korkular ,gece kabusları Çocuğun çabalarını kabul edemeyen , yenilgilerine karşı hoşgörüsüz Anne memesi veya biberondan kesme ,yeme ,uyuma ,tuvalet eğitimi konularında problemler Olaylara gereğinden çok tepki gösteren , aşırı heyecanlı , tepkisel , endişeli , aşırı korkutucu Ağlama ,öfke nöbetleri ,en ufak şeylere sinirlenme Bedbin , ümitsiz , ilgisiz , duygusuz , kayıtsız Bebeklik dönemi davranışlarına kısmen geri dönme Anneden ayrılmada panik derecesinde problem Yabancılardan korku Katılma nöbetleri Diğer çocuklara ilgi eksikliği Oyun becerilerinde zayıflık

CİDDİ PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR

                             Çocuk	                            Anne-baba

Çevre ve uyarılara karşı his ve ilginin tamamen kayboluşu ile oluşan uyuşukluk , pasiflik Ciddi düzeyde baskılı ve cezalandırıcı Az veya hiç konuşmama , iletişim eksikliği Tümüyle itici , reddedici , eleştirici İnsanlara hiç yanıt vermeme , onlarla iletişim yokluğu , anneye yapışma Çocuğa aşırı düşkünlük , onunla aşırı özdeşleşme , tümüyle çocuğa bir yaşantı Kusma , kabızlık , ishal , döküntüler tikler gibi belirtiler Çocuğun cinsiyetini kabul edememe , karşı cins özelliklerini besleme Zihin faaliyetlerinin bozuluşu , ruhsal çöküntü ve içine kapanma Çocuğun duygusal doyum gereksinimlerinin ciddi biçimde bastırılması Ciddi altını ıslatma , dışkısını tutamama , ciddi korkular Tüm zevk ve özgürlüklerden yoksunluk Tamamıyla bebeksi davranış Çocuğa ileri düzeyde kızgınlık ve ondan hoşnutsuzluk Oyunu kavrayamama Çocuğa karşı zalim , merhametsiz davranma Saplantılı fikirler veya yapmaya zorlandığı davranışlar ( devamlı yıkanma , açma-kapama , dokunma vb. ) Ciddi depresyon ve içe kapanma Başkasına zarar veren vurucu-kırıcı davranışlar

6-12 YAŞ DÖNEMİNDE BİLİÇSEL VE RUHSAL GELİŞME Bu dönem okul çağı dönemidir. Çocuk için artık dış çevredeki , özellikle okuldaki kişiler ve onlarla ilişki çok önem kazanmıştır. Çocuk bu dönemde öğrenmeye , sorumluluk yüklenmeye , işleri ve disiplini paylaşmaya hazır duruma gelmiştir. Tek başına bir şey yapamayacağını sezmeye başlamış , başkaları ile iş birliği kurmaktan ve birlikte çalışmaktan haz aldığının bilincine varmıştır. Bu dönemde çocuk çok iyi oyalansa , örneğin kendi kendine veya başkalarıyla oynasa , kitap okusa , radyo , televizyon , vb. ile başbaşa bırakılsa bile bir süre sonra doyumsuzluk başlar. Çocuk , oyuncak otomobilleri , bebekleri kırıp birleştirmek gibi bazı işleri yapabilme yeteneğinde olduğunu kanıtlamak gereksinimindedir. Yaptığı ortaya çıkardığı şeylerle başkaları tarafından tanınmayı ister. Çalışmaktan ve yaptığı işi en iyi şekilde başarmaktan gurur ve zevk alma duygusu gelişmiştir. Bu dönemin sağlıklı gelişememesi durumunda ise çocukta aşağılık duygusu gelişir. Ailenin çocuğu okul yaşantısının sorumluluklarını yüklenmeye hazırlamamış olması da aşağılık duygusunun bir nedenidir. Benzer şekilde ailenin gereksiz yere çok vurguladığı bazı yeteneklerinin öğretmenler tarafından beğenilmemesi , takdir edilmemesi veya tamamen aksine , bu yaşta ortaya çıkması gerekli olan yetenek ve becerilerin çocukta gelişmemiş olması da çocukta aşağılık duygularına yol açabilir. Çalışma duygusunun sağlıklı gelişmemesinin tehlikeli iki sonucu ya çocuğun uzun okul yıllarında çalışmaktan , işlerini iyi yapmış olmaktan zevk ve gurur duymaması ya da tek taraflı çalışmanın kölesi durumuna gelmesidir. Çocuk , kendinin veya başkalarının gözünde değer kazanmak için tek ölçek olarak işini ve çalışmasını görür. Oyundan , çevre ile ilişkilerinden veya sevdiği her şeyden vazgeçerek yalnızca ve yalnızca çalışmada doyum sağlar duruma gelmiştir. Bu dönemde en sık karşılaşılan sorunlar ; okul fobisi , öğrenme ve uyum sorunları ile kekemeliktir. 6-12 YAŞ ARASI ÇOCUKLARIN GELİŞİMİ , ÇOCUĞUN VE ANNE - BABANIN SAĞLIKLI VE SAĞLIKSIZ DAVRANIŞLARI ÖZELLİKLERİ : NORMAL GELİŞME Çocukta gözlenen Anne-babadan beklenen Daha büyük fiziksel güç gerektiren işleri yapabilme Çocuğun yavaş yavaş anne-babadan ayrılmasında yardımcı olma Cinsiyet rolünü ve kendi kimliğini daha iyi belirleyebilme Onun bağımsızlaşma çabalarını destekleme Anne-babadan büyük ölçüde bağımsızlaşarak çalışmak Toplumun kural ve beklentilerini daha ayrıntılı olarak yorumlarken , çocukla toplum arasında tampon oluşturma Toplumu ve çevresini ayrıntılarıyla tanımak Çocuğun deneme , öğrenme , iletişim ve düşünmesini özendirme ve kolaylaştırma Diğer insanlar ve yaşıtlarıyla ilişkiyi geliştirmek Moral değerleri destekleme Kendi kültürüne özgü çalışmaktan haz alma duygusunun gelişimi

SAĞLIKLI DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ Çocuk Anne-baba Bedensel yeterlilikte , duyusal algılamada gelişme Çocuğun aileden ayrılması konusunda çelişkili duyguları vardır ( aynı anda hem ayrılmasını ister , hem istemez ) , ancak yine de bağımsızlığı özendirir Anne - babaya daha az bağımlı , kendine güvenli , kendinden memnun Çocuğun aile dışı faaliyetlerini destekler , onu cesaretlendirir Dürtülerini kontrolde çok daha iyi Sosyal ve moral değer ve davranışlar için uygun model oluşturur Yeni deneyimler , aileden uzaklaşma ve bağımsızlık konusunda çelişkili duygular (aynı anda hem isteme , hem istememe gibi ) Çocuğun yetenek ve beceriler geliştirmesinden zevk duyar Kendi cinsel rolünü kabul eder , bunu oyunda ve hayallerinde belli eder Çocuğun davranışlarını anlar ve onun davranışlarıyla başa çıkar Yaşam , ölüm , doğum gibi doğal olayların farkındadır , bunlar hakkında kendine özgü düşünceleri vardır ancak gerçekçidir , gerçekleri değerlendirir Sosyal aktiviteleri de vardır Oyunda yarışmacıdır , iyi organize olur , yaşıt ilişkisinden hoşlanır Gerektiği zamanlar çocuğa destek olur Topluma ait yasa ve kurallara saygılıdır ve uyar Okulu ve komşuluğu toplumsal öğrenme deneyimleri temelinde araştırır , çevresini keşfeder Biliçsel gelişme içindedir , soyut kavramlar gelişir Düşünce hala ben merkezlidir Konuşma muhakemeye dayanır ve düşünceleri ifade aracı durumuna gelir

MİNİMAL PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR Çocuk Anne -baba Okul , insan ilişkisi , aileden ayrılma gibi yeni deneyimlerde endişe ve aşırı duyarlılık Çocuktan ayrılmaya isteksizlik veya zamanından çok önce ayrılmayı çabuklaştırmak Öğrenmeye karşı ilgisizlik , öğrenme güçlükleri , dikkat eksikliği Düşmanca duygular , kayıtsızlık , ilgisizlik ,keder , ümitsizlik işaretleri Hırsızlık , yalan , öfke patlamaları gibi uygunsuz sosyal davranış Korkuları , bağımlılığı , kuruntuları besleyen tutum Ağlama , korkular , altını ıslatma ve kaçırma gibi bebeklik çağına ait davranışlara dönüş Çocuğu reddeden , iten veya onunla hiç ilgilenmeyen tutum Erişkin , yaşıt ve kardeşleriyle ilişki güçlükleri kıskançlık ve devamlı çatışma Çocuğun güvenini zedeleyen , onu küçümseyen , devamlı eleştiren ve suçlayan tutum Kızgınlık ve öfke nöbetleri , vurucu - kırıcı zarar verici eğilimler Disiplinde ve kontrolde tutarsızlık , değişkenlik , davranışta kararsızlık Kendisi için bir şeyler yapmaya isteksizlik veya yapmakta yetersizlik İnsan ve arkadaş ilişkisinden kaçma , içe kapanma , huysuzluk Açma - kapatma , dokunma , yıkanma gibi bazı hareketleri takıntı halinde tekrarlama , yemek ve uyku problemleri , hiçbir hastalığı olmaksızın nedeni bulunamayan ağrılar , hazımsızlık gibi bedensel yakınmalar Hastalanmaktan , bedenine zarar geleceğinden korkular

CİDDİ  PSİKOLOJİK  BOZUKLUKLAR

Çocuk Anne - baba İleri düzeyde içe kapanma , depresyon , keder kendine zarar verici eğilimler , kayıtsızlık , ilgisizlik Aşırı depresyon veya içe kapanma , çocuğu istememek , reddetmek Öğrenmede tam bir başarısızlık , konuşma güçlüğü , kekemelik Yoğun düşmanlık duyguları , çocuğa yönelik saldırgan davranışlar Devamlı yalan söyleme , çalma , hayvan ve insanlara karşı maksatlı eziyet etme gibi kontrol edilemez ve aşırı derecede antisosyal davranışlar Kontrol edilemez korku , suçluluk duygusu , endişe Fobiler , hayaller , ciddi takıntılı davranışlar dokunma , yıkanma , vb. Ailede işlevlerini yerine getirememe Hayal ile gerçeği ayırma yeteneğinin yokluğu Ciddi baskılama ve sınırlamalar Ciddi bedensel belirtiler ( aşırı iştahsızlık , şişmanlık , hastalık hastalığı , gelişme geriliği ) Yaşıt ilişkilerinde büyük çökme , insanlarla tüm ilişkilerin yokluğu veya büyük ölçüde bozukluğu

                                                   ERGENLİK     DÖNEMİ

Büyüyen çocuğun gelişiminde bir kritik dönem de ergenlik dönemidir. Bu dönem ortalama 13-14 yaşlarından 20-21 yaşlarına kadar sürer. Bir yandan bedensel değişiklikler sırasında çocuğun dikkati ve enerjisi kendine dönük olmakla birlikte , bir yandan da ileriye dönük erişkin rolünün belirsiz oluşu ile ilgilenmeye başlamıştır. Bu ilgi onu artık kendi kimliğini bulma işine itecektir. Bu dönem de çocuklar hırçınlaşır. Her şeye kızan, alıngan ve itirazcı tipte olurlar. Fakat bu geçicidir. Vücutları hızlı hormonal değişmeye uyum gösterdikten sonra normale dönerler. Dalgın ve sakar olabilirler ve eskisi kadar kendilerini derslere veremeye bilirler. Ergenliğin başlangıcında önemli bir gelişim de çocuğun artık kendisine sevgi veren anne-baba dan uzaklaşması , aile dışında yeni sevgi objeleri aramasıdır. Bu arayış bir yanda anne-baba otoritesinde zayıflama oluşturur , diğer yanda genç bu sevgi objelerinin kaybı nedeniyle yalnızlık duyar. Bu genellikle içsel bocalama ve depresif mizaç şeklinde davranışa yansır. Bu dönemdeki boşlukta keder , hüzün hallerini yaşar. Çocuklar ergenlikte hissettikleri huzursuzluğu genellikle sözlü olarak ifade edemezler , aksine bu huzursuzluğu beden diliyle anlatırlar. Yerinde duramama gibi gereğinden aşırı hareketler veya uykusuzluk , göğüs ve kasık ağrıları , baş ağrıları , karın ağrıları gibi yakınmalar cinsel sorunların veya depresyonun beden diliyle ifadesi olabilir. NORMAL GELİŞME Çocuktan beklenen uyum Anne-babadan beklenen Bedeninde oluşan değişikliklere uyum sağlamak , içsel çatışmalarını çözmek ve uzlaşma sağlamak Gereğinde onun davranışlarını sınırlamak ve uygun ölçüler koymak , gerçekleri görmesini sağlamak Cinsel gelişiminin geliştirdiği sorunlarla başa çıkmak , uzlaşma sağlamak Çocuğunu başkalarıyla karşılaştırmadan olduğu gibi kabul etmek Kimlik duygusunu geliştirmek ve kendi kimliğini benimsemek Karşılaştığı güçlüklerde ona yardımcı olmak , güven verici tutumunu sürdürmek , yapıcı eleştirilerle iyi ilişkileri sürdürmek Kişiliğinin sentezine ulaşmaya çalışmak Yaşam ve değer yargılarıyla ilgili sorularına yanıtlar aramak

SAĞLIKLI DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ Çocuk Anne-baba Koordinasyon , kuvvet ve fiziksel gücün artması Çocuğun kişiliğinin gelişimini destekler Zihni ve ruhsal faktörlerin vücut işlevlerini etkilemesi ile beliren bozukluklar sık değildir ,arada sırada görülür. Akla ve içinde yaşadığı koşullara uygun kurallar koyar , bu kurallar tutarlıdır , gereğinde esnektir , ancak sık değişmez Cinsiyet özelliklerinin olgunlaşması Sevecen ve anlayışlıdır , ancak davranış ve sözlerinde kesin ve kararlıdır , neler beklediğini açıkça ortaya koyar , aşağılayıcı ve cezalandırıcı değildir Değişken , tutarsız , zıt davranışların görülmesi Çocuğundan gurur ve haz duyar , zaman zaman hayal kırıklığı ve suçluluk duyguları kaçınılmazdır Kendisi ve dünya konusunda denemeler , araştırmalar , incelemeler yapması Hayatta çocuğundan başka diğer ilgilere de sahiptir , tek doyumu ve beklentisi çocuğu değildir Yaşıtları tarafından kabul edilmeye ve ilişkiye önem vermesi , istemesi Çevre ile ilişkisi ve evlilik yaşantısı da dengeli ve sağlıklıdır Moral ve ahlaksal değer yargılarının güçlenmesi Ergenin gelişimi konusunda kızgınlık , gücenme , kırılma , hoşgörülerinde azalma ve endişeleri varsa bunlar zaman zaman açıklanır , ifade edilir Biliçsel gelişimin hızlanması , soyut düşüncede derinleşme Oyunda yarışmacıdır , çalışma ile oyun arasında kararsızlık , sebatsızlık , düzensizlikler Konuşma ve yazı dilinin daha iyi kullanımı , sembolik düşünceye hakimiyet Kendini değerlendirici , kendini ve başkalarını eleştirici Anne babaya karşı büyük ölçüde çelişkili duygular Anne babanın desteğini kaybetmek korku ve endişesi MİNİMAL PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR Çocuk Anne - baba Eğitim ve sağlığı ile ilgili yersiz korkular , suçluluk duyguları , kuruntu ve endişeler Başarısızlık duygusu Depresif veya düşüncesiz davranışlar Neşe ve sevinçten çok hayal kırıklığı Gerçekte varolan fiziksel hastalıklarını ve tedaviyi reddetme , hiçbirşeyinin olmadığına inanma veya hiçbir hastalığı olmadığı halde yakınmalar , hastalık hastalığı Aileye ve çocuğa karşı ilgisizlik Çalışma düzeninde bozulma Depresyon ve kayıtsızlık Yaşıtları veya diğer insanlarla kişisel ilişkinin zayıflığı veya yokluğu Çocuğa karşı ısrarlı biçimde hoşgörü yokluğu Hiç olgunlaşmama veya çok erkenden olgunlaşma veya kişiliğinin ve özelliklerinin hiçbir değişikliğe uğramaması Çocukla iletişimin çok sınırlı olması Daha fazla sorumlulukları yüklenmeye isteksizlik Çocuğun yetenekleri konusunda düşünmeyi kaybetme Çocuğun sosyal ve kişisel aktivitelerinde normal ve normalden sapanlar konusunda sürekli tedirginlik , emin olamama , sınırla ve ölçüler koyamama


CİDDİ PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR Çocuk Anne - baba İleri düzeyde depresyon , tamamen kendi içine kapanma Aşırı depresyon ve içe kapanma Suçlu davranışlar veya saplantı fikirler Aileyi veya çocuğu tümüyle itme , reddetme Zorlayıcı düşünce ve davranışlar Ailede normal işlevlerini yapamama Sürekli kendini hasta hissetme Çocuğa karşı tahrip edici tutum veya ona kötü davranma Öğrenme , çalışma ve topluma uyumda tam bir yetersizlik Ruh sağlığı problemleri Sürekli endişeli veya takıntılı davranışlar Gerçeklerle bağlantılarının kopması , ruhsal işlevlerinin ve toplumsal uyumunun günlük yaşamı için gerekenleri karşılayamayacak derecede bozulması

ÇOCUKLUK VE ERGENLİK DÖNEMİNDE RUHSAL KÖKENLİ BEDENSEL BELİRTİLER VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI Çocukluk ve ergenlik dönemindeki aşağıda belirtilecek olan davranış bozuklukları ailenin sağlıksız tutum ve davranışlarıyla çok yakından ilişkilidir. Bu tutumların zamanında fark edilerek düzeltilmesi ile bu sorunların tamamen ortadan kalkması veya büyük ölçüde düzelmesi olanağı vardır. Bir çok psikolojik bozukluklar , beslenme , uyku sorunları , tuvalet eğitimi güçlükleri , altını ıslatma , korkular , kekemelik , tikler gibi , çocuğun günlük yaşantısı ve işlevlerinde değişiklikler şeklinde ortaya çıkar. Tüm bu bedensel belirtiler , bazen hiçbir problemi olmadığı halde çocuk yetiştirmenin kurallarını ailenin bilememesinden de kaynaklanabilir. BESLENME SORUNLARI İştahsızlık , önüne konulan besini reddetme çok sık karşılaşılan bir hekime başvuru nedenidir. Gerçekte çocuğun antenleri çok duyarlıdır. Anne babanın kaygılarını ve yemek konusuna ne kadar önem verdiklerini algılar ve yemeği reddetmekle ilgi çektiğini çok iyi far keder. Herhangi bir sağlık sorunu yoksa psikolojik kökenli iştahsızlık , 6-7 aylıktan başlayarak görülebilir. Bu tür beslenme sorunu , küçük yaşlarda bir kaç hafta , daha büyüklerde bir kaç ay tartı duraklamasına neden olabilir. Genel anlamda çocuğun bakımı ve terbiyesi konusunda ne kadar az endişeli ve tabii olunursa çocuk o derece sağlıklı büyüyecektir. Aşırı beslemekle çocuk şişmanlatılabilir fakat bu çocuğu hantallaştırmaktan başka işe yaramaz. Çocuk , açlığın ve doymanın zevkine varmalıdır. Çocuğun ağzına zorla mama tıkıştırmak hele hele dayakla zorlamak son derece yanlış yöntemlerdir. Bu konuda sabırlı olunmalı sevgi ve şefkatle davranılmalıdır. Ayrıca bazen pütürlü besinler verilmemesi , sütün sınırlanması , öğünler sık ise aralarının açılması , daha büyüklerin yemeklerinden verilmesi gibi pratik önlemler alınması da gerekir. Yemek sırasında anne baba çocuğa tatlı diller döker ya da onu tehdit ederken çocuk , ağzı yemekle dolu olduğu halde onları yutmadan durur veya zorla besleme girişimlerine kusmalarla tepki gösterir. Çocuğun iştahındaki azalma , sıklıkla 2-8 yaş arasında olup bu dönemde normal olarak görülen büyüme hızındaki yavaşlamayla ilişkilidir. Anne babalar çocukların boy ve kiloları hakkında telaşa kapılmamalı , bir hekime danışmalıdır. Bu konuda diğer bir pratik yöntemde , yemek sırasında çocuğun önüne yiyecekleri koyup hiçbir şey söylemeden 15-20 dk beklemeleri ve bu süre sonunda yine hiçbir şey söylemeden yemeleri , çocuk yesin ya da yemesin kaldırmaları şeklinde bir uygulamada bulunmalarıdır. Bu son uygulama ve ayrıca da çocuğun yemek saatleri arasında hiçbir şey yememesinin sağlanması genellikle çocuğun iştahı , yediği yemek miktarı ve beslenme konusundaki ihtiyaçları arasında mevcut ilişkilerin normale dönmesini sağlamaktadır UYKU SORUNLARI Bazı çocuklar dıştan gelen uyarılara çok duyarlıdır. Bu nedenle kolayca uykusu bozulur , uyku problemi vardır. Ya da çocuk kendi kontrolünde bir faaliyet olan ağlamanın ne büyük bir potansiyel değeri olduğunu kolayca öğrenir ve bunu büyüklerin ilgisini çekmek için bir silah olarak kullanabilir. Çocukların pek çoğu geç saatlere kadar uyumak istemez veya anne babanın yatağında uyumak için ağlar , ısrar eder. Uykuya yatırıldığı zaman yemek yemek veya oyun oynamak isteyebilir. Bu durumda ailenin kararlı tutumu ve en geniş anlamda disiplin adı verilen sınırların konması büyük önem taşır. Sevgi ile disiplini dengelemeli , kurallar yumuşak , ancak kararlı , kesin ve tutarlı şekilde sürmelidir. Evde yeterli sessizliğinde ve huzurun bulunması da çok önemlidir. Çünkü evdeki huzursuzluğu çocuk hisseder ve uykusu bozulabilir. Bu sorun en sık 1-2 yaşındaki çocuklarda görülür. Yatma zamanı geldiğinde uyumamak için direnen , yatağa yalnız bırakıldığında ağlamaya başlayan ya da tırmanıp yataktan inmeye , anne babasını bulmaya çalışan çocuklardaki uyku sorunlarının nedenleri , öğleden sonraki uykusunun uzun sürmesi , yatma zamanından önce uzun süren uyarıcı etkideki oyunlar , anne babayla çocuk ilişkisindeki bir aksaklık veya ev hayatında mevcut bir gerilimdir. Çocuğun yatağından kalkmasına izin vermek , uzun süre onun odasında kalarak onu rahatlatmaya çalışmak ya da kendisini azarlayıp dövmek , hep etkisiz ve yanlış davranışlardır. Çocuğa kısa bir masal anlatmak , hoşlandığı bir oyuncağını eline vermek veya üzerine sevdiği bir örtüyü örtmek ve gece lambası kullanmak , sorunun çözümlenmesinde yardımcıdır. Ancak sorunun kontrol altına alınabilmesi için kapının dışında sessiz bir şekilde beklemek ve çocuğun yatağından kalkıp kalkmadığına dikkat etmek gerekebilir. Çocuk , yatağından çıkmasına izin verilmediğini daha başka masallar dinlemek veya oyun için anne babasının oturmakta olduğu odaya dönemeyeceğini bir kez öğrendikten sonra genellikle zorluk çıkarmaz ve sakin sakin uyur. Geceleri uyanmak ve ağlamak ya da anne babasının yatağına gitmeye çalışmak , çok zaman bir hastalıktan veya ev değiştirilmesinden sonra ortaya çıkan ve çözümlenmesi daha zor olan bir sorundur. Çocuğun anne babasıyla birlikte uyumasına izin vermek , onunla oynamak , ona bireyler yedirmek veya onu azarlamak ya da dövmek , genellikle sorunun daha da uzun sürmesinden başka hiçbir işe yaramayan uygulamalardır. Bunun yerine çocuğu alıp yatağına geri götürmek , onu sakinleştirmek ve uyuyana kadar da açık duran yatak odasının kapısı dışında beklemek , genellikle çok daha etkili olmaktadır. 3 yaş dolayındaki bazı çocuklar anne babasını uyandırmaksızın evin içerisinde dolaşmayı pek severler. Çocuğun yatak odası kapısına dışarıdan bir çengel takılması , bunu önler. Ancak bu önlem çok dikkatli bir şekilde alınmalı ve yalnızca çocuğu kontrol etmek ya da başından atmak amacıyla uygulanmamalıdır. Karabasan ( kabus ) görülmesi , çocuk büyüdükçe daha sıklaşır. 3-4 yaş grubundaki çocukların büyük bölümü gerçekle hayal ürününü birbirinden ayırt edemediğinden , bunlara korkutucu masallar anlatılması veya televizyonda aynı nitelikte programlar seyrettirilmesi , daha sonra yatağa yattıklarında kabus görmelerine yol açabilir. Bunların yapılmaması ve çocuğun sakinleştirilmesi , ayrıca da açık durumdaki yatak odasının kapısı dışında bir süre beklenmesi genellikle sorunu çözümler.

            		TUVALET  EĞİTİMİ  İLE   İLGİLİ   SORUNLAR

Hemen bütün çocuklar 2-3 yaş arasında dışkılama , 3-4 yaş arasında da idrar yapma fonksiyonlarını kontrol etmeyi öğrenmiş olurlar. 5 yaşına gelen bir çocuk tek başına tuvalete gidebilir ve kendi kendine soyunabilir , ihtiyacını görebilir ve giyinebilir. Ancak yine de 4 yaşındaki normal çocukların %20’si ile 5 yaşındaki normal çocukların %10 - 15’i geceleri yataklarını ıslatabilmektedir. 6 yaşına giren birçok normal çocuk bile , ayda birkaç defa yatağını ıslatabilir. Bütün bu sorunlarla karşı karşıya kalmamanın yolu , çocuğun tuvalet eğitimine hazır olduğunun fark edilmesinden geçer. Çocuğun bu eğitime hazır olması , barsakların veya mesanenin dolduğunun farkında olabilme , idrar ve dışkısını tutabilme ve bu bölgedeki kaslarını uygun yer ve uygun zamanda gevşetebilme , ayrıca söylenenleri anlayabilme yeteneklerinin kazanılmış olması anlamına gelir. Gelişimin bütün bu yönleri aynı zamanda olgunlaşamayacağından , tuvalet eğitimine 15-18 aydan önce başlanmamalıdır. Bazı çocuklarda bu olgunlaşma daha erken olur , belirli bir eğitime gerek kalmadan çocuk , idrar ve dışkısını haber vermeye başlar. Anne baba çocuğun rutin yaşamını izleyerek tuvalet eğitiminde uygun zamanı hissetmelidir. Tuvalete götürülürken koşullanma meydana gelmesi için çiş , kaka gibi bazı kelimeler tekrarlanabilir. Çocuk oturakta çok kısa süre oturtulmalıdır. Eğer çocuk tuvalette oturmak istemez ve bu konuda direnirse kalkmasına izin verilmeli ve yemekten sonra tekrardan bir deneme yapılmalıdır. Eğer çocuk yine de direnirse , tuvalet eğitimi birkaç hafta süreyle ertelenmelidir. Tuvalete oturup ihtiyacını gören çocuk her seferinde ödüllendirilir. Daha sonra , bu uygulama yerleştiğinde , ödül verilmesi her iki seferde bir yapılmaya başlanır ve sonunda tamamen durdurulur. Her ne olursa olsun çocuğu zorlamak faydalı olmadığı gibi , anne babayla çocuk arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine de yol açar. Tuvalet alışkanlığı kolayca öğretilemezse , bu başarısızlık olarak değerlendirilmemeli ve çocuğu kabul etmiyormuş , ona küsülmüş , kızılmış gibi bir davranış göstermekten kaçınılmalıdır. Çocuğun oturağını tuvalete döküp sifonu çekmeden önce onun banyodan çıkması beklenmelidir. Büyükler için çok doğal olan bu hareket çocukta korku oluşturabilir. Tuvaletin , üzerine su dökülünce cisimleri ortadan yok eden korkunç bir şey olduğu inancına kapılabilir. Üstelik , çocuğun gözünde abdest yapmış olmak anne babayı sevindirecek bir armağan vermekle eş değerdedir. Bu değerli armağanın üstüne su dökülerek ortadan kaldırılmasına , çocuk şaşıracak olanlara anlam veremeyecektir. Küçük abdest alışkanlığı , büyük abdest alışkanlığından daha zor ve daha geç yerleşir. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Her şeyden önce , çocuktaki idrar zorlaması , kalın barsaklarındaki basınçtan daha az belirgindir. İkinci olarak , çocuk idrar torbasındaki basıncın bir refleksi olarak işer. Bu yüzden öncelikle bu refleksi engellemeyi öğrenmek zorundadır. Oysa büyük abdestini yapmak için , kendini bırakıvermesi yeterlidir. Çocuk için birşeyi yapmayı öğrenmek , kendini tutmayı öğrenmekten daha kolaydır. Son olarak anneler , çocuğun ıslak veya pislenmiş bezinden hoşlanmasalar bile çocuğa bunu belli etmemelidir. Pis çocuk , kaka çocuk , bak pislik yapmışsın gibi sözler ve hoşnutsuz yüz ifadeleri ile çocuk üzerinde ters etkiler uyandırmamaya çalışmalıdır. Anne tiksinme gösterirse , çocuk kakasını veya çişini yapmanın pis ve kötü bir iş olduğu duygusuna kapılacaktır. Halbuki çocuk ıslak veya pislenmiş bezinden hiç bir rahatsızlık duymaz , hatta bunun kokusundan ve tenine değmesinden hoşlanabilir de. ALTINI ISLATMA İstemli idrar yapma kontrolünün elde edilmesi beklenen en geç 4-5 yaşlarından sonra uyurken istem dışı olarak ve tekrar tekrar idrar yapmasına enuresis ( altını ıslatma ) denir. Çok sık rastlanılan bir belirtidir. Çeşitli ülkelerden %5-15 gibi oranlar bildirilmektedir. Ülkemizde bu oran %21 civarındadır. Erkeklerde daha sıktır. Gece uykudaki altını ıslatma en çok görülen tiptir. Sadece gündüz görülen , hem gece hem de gündüz görülen tipleri de vardır. Çocukluktan beri görülen , çocuğun hiç kontrol kazanmadığı durum ile , idrar kontrolü başlamış olan ve en az 6 ay kuru kalmış çocukta tekrar altını ıslatmanın başladığı ve bebeklik dönemine gerilediği durum söz konusudur. Çocuk burada anne baba sevgisini uzatmak isteyebilir. Anne baba arasındaki ilişkilerin olumsuz olması durumunda çocuk , onlara karşı duygularını altını ıslatma yoluyla ortaya koyabilir.

Altını ıslatan çocukların %70 inde bozukluğun birinci derecede akrabalarda da görülmesi , tek yumurta ikizlerinde bu oranın daha da yüksek olması gibi verilere dayanılarak kalıtımın etkisi kabul edilmekle birlikte , psikolojik nedenler başta gelmektedir. 

Zamanından önce veya çok baskılı tuvalet eğitimi verilmesi , altını ıslatan çocuklarda sık rastlanan bir durumdur. Aşırı temiz , titiz , düzenli annenin baskılı tuvalet eğitimine karşı çocukta altını ıslatma , bir reaksiyon olarak gelişebilir. Hiç tuvalet eğitimi verilmemesi de altını ıslatma nedenlerindendir. Annenin aşırı koruyuculuğu , çocuğu uzun süre kendisine bağımlı tutma bilinçaltı isteği de çocuğu bebeksi kılar. Ailede ölüm , ayrılık , geçimsizlik , hastalık , okul başarısızlığı gibi yaşam olaylarının oluşturduğu kaygılar çocukların davranışına altını ıslatma şeklinde yansıyabilir. Altını ıslatma çocuğun sosyal uyumu , aile ile ilişkilerini , bütünüyle ruh sağlığını etkileyen bir bozukluktur. Tedavi edilmezse çoğu kez ergenlik yaşlarına kadar , % 1 oranında da erişkin çağa kadar devam eder. Aileler altını ıslatan çocuğa karşı öfke ve utanç duymamalı , cezalandırmamalı , kardeşleri ile kıyaslamamalı , ya da çocuğa bez bağlayıp , bezini değiştirirken onu öpüp sevmek gibi destekleyici bir tutum içinde bulunmamalıdır. Çocuğun idrar yollarının doğal gelişimi , bunun yanı sıra çocuğun idrarını tuvalete boşaltmak gereğini öğrenmesi ile bu kontrol er geç sağlanacaktır. Çocuk gece yarısı altını ıslatmış olarak uyanırsa , bu doğal karşılanmalı , altını değiştirirken , bir dahaki sefere altını ıslatmazsın , veya bir dahaki sefer tuvalete gidersin gibi sıradan sözlerle durumu geçiştirmelidir. Ayrıca unutmamalıdır ki çocuk tuvalet alışkanlığını elde ettikten sonra bile , ara ara ya oyuna daldığı için , ya da çok yorgun düştüğü için altını ıslatabilir. Altını ıslatmanın bedensel nedenleri arasında idrar yolları iltihapları , şeker hastalığı gibi nedenlerde göz ardı edilemeyeceğinden bu çocukların öncelikle hekime muayene ettirilmeleri gerekmektedir. Tedavinin başarısı hekim , aile ve özellikle çocuğun göstereceği işbirliğine bağlıdır. SALDIRGANLIK VE ŞİDDET Saldırganlık dürtüsü insanların içinde doğal olarak vardır ve bunun davranışa yansıması kişiden kişiye değişir . Sağlıklı bir çevrede toplum içinde yaşama , bu dürtüleri yavaş yavaş törpüler . Etrafı perişan eden , kırıp döken , arkadaşlarını döven , büyüklerin otoritesini hiçe sayan çocuk elbette endişe konusudur . Bu davranış ciddi boyutlarda ise uzman yardımını gerektirir . Saldırgan , düşman tavırlı kişilerin , çocukluklarında gerçek sevgi ve şefkatten yoksun kalmış kişiler olduğu bugün kesinlikle kanıtlanmıştır . Şüphesiz ki çocuk şiddeti önce aile çevresi , sonra televizyondaki şiddet ve korku filmleri gibi çevresel olaylardan öğrenir . Anne ve babalar çocuğun psikolojik ihtiyaçlarını yerine getirmez ve çocukta nefret , öfke , şiddet duygularını uyandırırsa , çocuk da şiddete yönelecektir. Çocuklar , şiddete başvuran anne babaları taklit ederek şiddeti öğrenirler. Yine anne baba , çocuğun şiddet hareketlerine örneğin bir başka çocuğu dövmesine karşı çıkmadığı sürece çocuk şiddete yönelecektir. Çocuklar , şiddet duygularını boşaltma imkanı bulamadıkları zaman şiddet hareketlerine saparlar. Örneğin çocuğun kardeşiyle dövüşmesini engellemek istiyorsanız , öncelikle onun duygularını anlayışla karşıladığınızı belirtmek ve onu döveceğine kum torbasına ya da bir başka oyuncağa veya şamar oğlanı diye adlandırılan bebeğe vursan daha iyi olmaz mı ? gibi bir telkinde bulunabilirsiniz. Bir de çocuğun öfke nöbetlerinde hiçbir şey olmuyormuş gibi davranmalı , nöbet geçtikten sonra da , ona tatlı dille yaptığının yanlış olduğunu , bu yolla hiçbir isteğini elde edemeyeceğini anlatmalıdır. Yalnız bu tutum akraba , komşu yanlarında da olsa değişmemelidir. Anne babası tarafından azarlanan , bağırılan ve dövülen çocuk , stres veya duygusal rahatsızlık karşısında çok zaman ağlamaz ve inatçılıkla , küstahça konuşmalarla , saldırganlıkla ve mizaç patlamalarıyla tepki gösterir. Anne babalar başkalarının haklarına zarar vermeyen sızlanma , yemek yememe gibi davranışları görmezlikten gelme , görmezlikten gelinemeyecek davranışlar karşısında ise ilgiyi başka yöne çekme , izolasyon gibi önlemlere başvurabilirler. Yerinde kullanılan övgülerle uygun davranışların teşvik edilmesi ve anlaşmazlıkların azaltılması mümkündür. Ek olarak anne babayla çocuklar , her gün en az 15-20 dakika süreyle karşılıklı hoşlanacakları bir aktiviteyle uğraşmalıdır. Ayrıca anne , düzenli bir şekilde günün bir bölümünü çocuktan uzak geçirmelidir. Kavgacı ,sinirli , uyumsuz , sorumluluktan kaçan , çeşitli davranış bozuklukları gösteren bütün çocukların , mutlaka bebeklik dönemleri fırtınalı geçmiştir. Anne baba kavgaları , boşanmalar , aşırı baskı ve dayak , sevgi ve şefkat eksikliği çocuğun şuur altına derin izler bırakmıştır. Belki hatırlamıyor ama daima bu kötü ve mutsuz geçmişin tesiri altındadır. Şurası bir gerçek ki , çocuklar bebeklik hatıralarını unutsalar bile , hayat boyunca bunların tesirinde kalmaya devam ederler. Kötü hatıraları , işimize yaramayan bilgileri unutmak , yaratılıştan gelen bir savunma mekanizmasıdır. Unutmak ,onları hafızanın alt bölümü olan şuur altına saklamak demektir. Şuur altına gömülen bu acı hatıralar , ne kadar örseleyici ve ne kadar rahatsız edici ise , günlük davranışlarımıza da o nispette etkili olurlar. Fakat biz asla bunun farkına varamayız. Bir şairin bebeklik dönemini anlatan aşağıdaki hatırası bu konuyla ilgili ilginç bir örnektir: Bunlar benim ilk çocukluk hatıralarım , fakat hangisinin önce , hangisinin sonra olduğunu bilmediğimden bir sıralama yapamayacağım. Yine hangisinin rüya olduğunu da söyleyemeyeceğim. Ama , hatırlıyor ve hissediyorum , öyle ise anlatabilirim: Sımsıkı bağlıyım , ellerimi , kollarımı , ayaklarımı , bacaklarımı oynatamıyorum. Bağırıyorum , ağlıyorum , fakat kimse yardımıma gelmiyor. Beni ızdırabımla başbaşa bırakıyorlar. Nice sonra , uzun saçlı biri üzerime çullanıyor. Bunun kim olduğunu söylemeye dilim varmıyor. Ara sıra birini daha görüyordum. Uzun saçlıya kızıyor , kes şunun sesini , sinirime gidiyor , diye bağırıyordu. Sonradan öğrendiğime göre , bu adam , uzun saçlının kocasıymış. Bağırmalarıma , ağlamalarıma , tamamen kayıtsız değillerdi , ama beni çözüp serbest bırakmayı hiç düşünmüyorlardı. Bağlarımdan kurtulmak , hür olmak istiyordum. Fakat , ben zayıf ve güçsüz bir köle , efendilerimde kuvvetli ve güçlüydü. Şimdi isyankar ve hırçın bir şair olmamın sebebi , şüphesiz bu ızdırap verici , çocukluk hatıralarımdır.

İÇE KAPANIKLIK Utangaç ve içe kapanık çocuk çoğunlukla mükemmel çocuk olarak değerlendirilir. Aslında bu sessiz , cici çocuğun hiç gevşemediği görülür. Böyle çocuklar genellikle hayal ve fantezileri ile doyum sağlamaya çalışırlar. İçe kapanık çocuğun günün birinde sorun çıkarabileceği bilinmelidir. Kendine güveni olan , ruhsal yönden sağlıklı çocuk yetiştirmek için anne babalar çocuklarının duygularını açığa vurmalarına imkan tanımalıdırlar. Olumlu duyguların açığa vurulmasına nasıl olanak tanınıyorsa olumsuz sayılan öfke , utangaçlık , acı , güvensizlik , gibi duyguların da açıklanması , bu duyguları aşması yönünden gereklidir. Bastırılmış duygular , ruh sağlığına zarar verir. Çocuklar sadece duygularını dile getirmeye değil aynı zamanda anne babaların bu duyguları anlamalarına da muhtaçtırlar. Okul öncesi çağda sessiz ve uslu durmaya zorlanılmış bir çocuk , okula başladığı zaman arkadaşlarıyla olumlu ilişkiler kuramayacaktır. Anne baba , ürkek , kendine güveni olmayan veya devamlı başkalarının yardımına ihtiyaç gösteren çocuklarını aşırı korumaya ve ona aşırı hoşgörülü davranmaya başladıklarında bir kısır döngü kurulmuş olur. Anne çok zaman hekime , tıbbi şikayetlerle gelir ama , kendisinden bir günün nasıl geçtiğini anlatması istendiğinde yemek saatlerinde zorlukla karşılaşıldığı , çocuğun bir türlü kendi haline bırakılmadığı , anne babanın çocuğun diğerlerini rahatsız eden davranışlarına engel olamadıklarını ve çocuğun kendi başına becerebileceği , giyinmek , yemek yemek gibi işleri onun yerine yaptıkları öğrenilir. Öyle ki yedi yaşına geldiği halde yalnız başına tuvalete gidemeyen , okula başladıkları gün annesinin eteğine yapışıp ağlayan hatta kendi başlarına ne oynayacaklarına karar veremeyen çocuklar vardır. İleriki yıllarda bu çocuklar mesuliyet altına girmekten korkacaklardır. Çocuğun utanma duygusunu aşırı şekilde kullanmakta yanlıştır. Yaptığından utanmalısın , herkes sana bakıyor , şu yaptığını arkadaşların duysa seni ayıplar ... gibi toplum baskısını tehdit unsuru yapmak iyi değildir. Bu şekilde tehdit edilen çocuklarda , aşırı bir utanma ve otokontrol sistemi gelişir. Her yaptığı işte acaba başkası ne der diye düşünür ve huzursuz olur. Kendisi için değil , başkaları için yaşayan gösteriş budalası haline gelir. Yine korku ve baskı sonucu itaate mecbur edilen bir çocuk , büyüyüp kendi geçimini temin edecek ekonomik bağımsızlığa ulaşınca , anne babayı unutur. Medeni şehir hayatında tabiatın nimetlerini tadamayan çocuk , güneşe , temiz havaya , tabii gıdalara , koşturarak serbestçe oynamaya hasrettir. Hayvanları ansiklopedi sayfalarındaki resimlerinden tanır. Yüzmeyi , ata binmeyi , ağaca tırmanmayı , taş atmayı , değnekle oynamayı bilmez. Sevincinden bağırdığı zaman ayıplanır , fakat bir köşede canının istediği kadar ağlayabilir. Bazı anne babalar çocukta biriken sıkıntıları ağlayarak boşaltmasına bile izin vermezler. Şu sebepsiz yere ağlaman yok mu beni sinir ediyor , eğer susmazsan seni ayağımın altına alırım diyerek çocukları tehdit ederler. Halbuki ağlamayı unutan insanlar katı yürekli , duyguları körelmiş , etrafına karşı kayıtsız , soğuk kimselerdir. Bunlar ne kimseyi sevebilir , ne de kimse tarafından sevilirler. İç sıkıntılarını boşaltamayan , gündüzleri çocuklarına kendisini saydıramayıp babayla tehdit edilen çocuklarda , tikler , tırnak yemeler , parmak emmeler ve benzeri davranış bozuklukları ortaya çıkar. Eğer bir ailede , herkes kendi sırrını kalbinin derinliklerine gömüyor , kimse kimseye açılamıyor , buna rağmen her şey yolunda gidiyormuş gibi davranıyor ise , o ailede her türlü çirkinliğin sinsi gölgeleri dolaşıyor demektir. Bir diğer konu ihmal edilen çocuklarda hayal kurmaya karşı kuvvetli bir temayül gösterir , sonunda kendi hayallerine gerçekmiş gibi inanmaya başlar. Bu çocuklarda bazen gerçek ile hayalin sınırları birbirine karışır. Onları hayalcilikten kurtarmanın en iyi yolu , aile içinde aktif roller vermektir. Ayrıca kır gezintilerine götürüp , gerçeği yaşamasını sağlamak , onu fantezi hayallerden kurtarır. Kurduğu hayallerin , uydurduğu hikayelerin yalan olduğunu yüzüne vurmak da doğru değildir. Dikkatlerini başka tarafa çevirmek , onu sevdiğinizi göstermek , onunla meşgul olmak lazımdır. Yine çoğu anlatılan masallarda devler , cadılar , ejderhalar , zalim krallar ve bir de halkı beladan kurtaran tılsımlı bir kahraman vardır. Bazı psikologlar bu masalların gerçeklerden koparıp çocuğu hayalperest yaptığını , yalancılığa alıştırdığını ileri sürerler. Tiplemeleri günlük hayattan seçilmiş , kahramanlarını çocuğun aklında canlandırabildiği , basit ve masum hikayeler daha faydalıdır. YALAN SÖYLEMEK 5-6 yaşlarından önce çocuğun gerçeği hayalden ayırt edecek ne deneyimi , ne de bilgisi vardır. Oyun çocuk için gerçektir , masallar canlıdır. Bu yaşlarda çocukların anlattıkları hayal ürünü olayları , yalan söylemek şeklinde yorumlamak ve düzeltmeye kalkışmak , yanlış bir tutum olacaktır. Şöyle yaptım , böyle söyledim derken hikaye uydurmaktadır. Yahut da gördüğü bir rüyayı anlatmaktadır. Burada hikaye uydurmasına fazla müdahale edilmemeli ancak , iyi hikaye anlatıyorsun veya bunları rüyada görmüş olmalısın diye ona hissettirilmelidir. Çocukları yalan söylemeye iten ikinci sebep anne baba ve büyük kardeşler tarafından yalan vaatlerle aldatılmasıdır. Çocuklar , en çok doktor konusunda söylenen yalanları affetmezler. Kendilerini doktora götürürken hiç canın acımayacak , hiçbir şey olmayacak denir. Halbuki doktor iğne yapmak , diş hekimi dişini çekmek zorunda kalabilir. Canı yanan çocuk , anne ve babaya olan güvenini kaybeder. Yalan söyleyip çocuğu aldatmaktansa evet güzelim , biraz acıyacak , ama bu hastalıktan kurtulman için başka çare yok. Devamlı rahatsız olmaktansa , biraz canının acımasına razı olmalısın demek dürüstçe bir davranış olur. Çocuk canının acıyacağını bilirse buna daha kolay katlanır. Eğer çocuk anne babasından pahalı ve fantezi cinsinden bir şey istemişse ona asla vaat etmemeli buna verecek kadar paramızın olmadığını , paramızı daha önemli ihtiyaçlarımıza harcamak zorunda olduğumuzu açık yüreklilikle söylemeliyiz. Çocukların yalancılığa alışmalarında anne babanın rolü çok büyüktür. Kapının zili çaldığında veya telefona cevap verirken gelen veya arayan falan teyze ise evde yok de diye tembihlerse , yahut kapıya gelen satıcıya hayır elektrik süpürgesine ihtiyacım yok , benim elektrik süpürgem var diyorsa ve gerçekte elektrik süpürgesi yoksa , çocuk annesinden yalancılığı öğreniyor demektir. Çocukları yalancılığa ve iki yüzlü olmaya iten sebeplerden biri de anne baba anlaşmazlıklarıdır. Çocukların önünde münakaşa etmek ve onları taraf olmaya zorlamak çocukları iki yüzlü yapar. Çocuk ister istemez güçlüden taraf olur veya kendisine en çok taviz vereni seçer. Daha büyük çocuklar , grup içinde statülerini abartıcı davranışlara girebilirler . Bu özellik de bir kişilik zayıflığı olarak değerlendirilmelidir. Kompleksli , övünmeyi seven , kendini olduğundan fazla gösteren ailenin çocukları da kendilerini başka çocuklardan aşağı görmemek için yalan yere övünecektir. Bu konuda anne babalar mütevaziliğin bir fazilet olduğunu bilip bunu çocuklarına öğretmeli , çocukların kabiliyetlerini abartmamalı , onları şartlandırmamalı ve onlara dengi arkadaşlar seçmelidirler. Büyükler çocukların yanında arkadaşlarını , akrabalarını ve komşularını çekiştirmemelidirler. Bunu duyan çocuklar , insanlara olan saygı ve güvenlerini yitirirler. Zamanla onlar da arkadaşlarına karşı aynı davranışlarda bulunurlar. Çocuğun maksatlı olarak , cezalandırılmadan kaçmak amacıyla yalan söylediği de olabilir. Çocuğa verilen eğitimin önemli bir yönü , çocuğa davranışlarından sorumlu olmayı öğretmektir. Çocuğun yalanın tahammül edilemez bir davranış olduğunu öğrenmiş olması gereklidir. Çocuğun yalan söylemesi ciddi bir davranış bozukluğu şeklinde ise veya anne baba arasında geçimsizlik gibi bir sorundan kaynaklanıyorsa , uyum bozukluğunun düzelmesi için bir uzman yardımı gerekebilir. HIRSIZLIK Çalma çocuklarda sık görülür. Bunun uygunsuz bir davranış olduğu çocuğa öğretilinceye kadar çocuk çalmanın uygunsuz olduğunu değerlendiremeyecektir. Çocuk toplumun tepkisini uyandıran moral kavramlarını , eğitim ile büyüdükçe edinir. Bir eşyayı almanın ilk akla gelen açıklaması çocuğun kendi eşyaları ile başkalarının eşyalarını ayırt edememe durumudur. Çocuk 2 yaşında bu ayırımı yapmaya başlar. Örneğin arkadaşlarına hoş görünmek için şeker çalabilir. Veya yalnızca anne babasını üzmek ve sinirlendirmek için hırsızlık yapabilir. Evde küçük kardeşe karşı fazla korumacı olunması veya kardeşlerin birbirleriyle kıyaslanması özellikle büyük çocuklarda adil davranılmadığı duygusunu uyandırır. Bunun sonucu olarak da kardeşini kıskanıp ona ait eşyaları çalabilir , saklayabilir. Çocuklar paylaşmayı ve fedakarlığı çok geç öğrenirler. Bir çocuğun on tane oyuncak bebeği olsa , yine de kardeşinin bebeğini kıskanacaktır. Aileleri ile problemleri olan , özellikle de babalarıyla problemleri olan , sevgi açlığı çeken çocuklar ilgi eksikliğinin verdiği ruh açlığını gidermek için türlü davranış bozuklukları gösterir. Bazen özellikle babanın alnına kara leke sürmek için , intikam almak için hırsızlık gibi , çocuk çeteleri gibi hatta cinayet gibi suçları işleyebilirler. Ya da aile - çocuk uyumsuzluğunun bir başka sonucu olarak babasının cüzdanından para çalma gibi yollara sapabilirler. Şüphesiz ki çocuktaki sevgi açlığını gidermek ve asla o sevgiyi şarta bağlamamak lazımdır. Yaramazlık yaparsan seni sevmem , zayıf alırsan seni sevmem gibi sevgiyi şarta bağlamak çocuğu iki yüzlü yapar. Sevgiyi kaybetmemek için , sahte bir uslu , içinden gelerek değil de zoraki ders çalışan bir öğrenci olur. Olduğundan başka görünmekten bıktığında da tersine yaramaz ve tembel bir çocuk olur. Çünkü kaybedecek bir şeyi kalmamıştır. Mümkünse her çocuğun kendine ait bir odası ve eşyaları olmalıdır. Bu şahsiyet gelişmesi bakımından önemlidir. Ancak onu , aşırı bencilliğe ve maddeci olmaya itmemelidir. Anneler çocuklarını okula gönderirken sık sık tembih ederler : Kalemini , silgini kimseye verme ! Çantana koyduğum kurabiyeleri kendin ye , başkalarına verme ! Oyuncağını başkalarına oynatma ! gibi .... bütün bu yanlış müdahaleler çocuğu paylaşma zevkinden mahrum bırakır. Bunun sonucu olarak da çocuk ileriki yıllarda egoist ve mala düşkün olacaktır. Vermeyi değil hep almayı isteyecek , fedakarlığı hep karşıdan isteyecektir. Yardımlaşmayı , bağışlamayı , hayır işlerinde bulunmayı aptallık sayacaktır. Tabii ki maddeye ulaşamadığı zamanlarda bunalıma girecek ve ona ulaşmak için hırsızlık gibi , rüşvet alma gibi gayri meşru yollara sapabilecektir. Hali vakti yerinde olan aileler çocuklarının elbise ve ayakkabılarını daha eskimeden muhtaç çocuklara vermelidirler. Çocuklar , kendilerine ait bir şeye , ihtiyaçları kalmadığı zaman , onun ihtiyacı olanlara verilmesi gerektiğini öğrenmiş olurlar. Yine küçüklere mecbur kalınmadıkça da büyüğün eskileri giydirilmemelidir. Aşağılık duygusu çekmesine ve büyüğüne kin beslemesine neden olabilir. Hülasa çocuklardaki bir çok davranış bozukluğu gibi çalma problemlerinin temel nedenlerine inebilmek öyle çok kolay değildir. Çoğu zaman uzman yardımı gerektiren karmaşık sorunlardır. Örneğin yukarıda da belirtildiği gibi sevgi açlığı çeken bir çocuğun babasını rezil etmek için okulda hırsızlık yapması gibi. Aileler çocuklarına çalmanın yanlış olduğunu , bu eylemin başkalarına haksızlık olduğunu , bunu hiç kimsenin hoş görmeyeceğini saatlerce , hatta günlerce bile anlatsalar , kendileri örnek olamadıkları , ilgi ve sevgi eksikliği gösterdikleri müddetçe , anlatılanlar çocuğun bir kulağından girip , öbür kulağından çıkacaktır. Aşağıdaki satırlarda önemine binaen temelde sevgi açlığını yansıtan bir makaleyi aynen aktarıyorum:

KEŞKE İKİ BABAM OLSA İki babalı bir dünyanın çekilmezliği , yaşanan örneklerle bilinir. Söz konusu olan üveyliktir. Ben ise , üvey olmayan , aynı anda iki babayı birden istiyorum. Biliyorum dini kurallarda bu yasak ... ama hayallerimde de yasak değil ya. Sonra bu yasak hayalimin suçlusu da babam... EH... sonra ben anneme aynı anda iki eş istemiyorum. Kendime iki baba istiyorum. İkisine de baba desem. Benim olmayan babamı , işe göndersem , para kazansa , televizyon seyretse , bizimle hiç konuşmasa , varlığımızla - yokluğumuzu hiç fark etmese , ben ona baba desem , şu an öyle birine baba diyorum zaten. Bir de benim olan babam olsa. Onu özlesem , arkadaşlarıma; saçımı nasıl okşadığını , öğretmenim hakkındaki düşüncelerini , minik atışmalarımızı , sofra muhabbetlerimizi anlatsam... Annem diyor ki: Babanız öyle değildi. Geçim derdiyle uğraşmaktan sizinle ilgilenemiyor. Ben inanmıyorum. İşten çıkar , fakat eve hangi saatte geleceği belli olmaz. Televizyondaki aile dizilerini hiç kaçırmıyoruz. Çocuklarıyla ilgilenen babaları sadece televizyonda izleyebiliyoruz. Bir farkla , izlediğimiz babaların yerine kendi babamızı koyarak. Kardeşim diyor ki ; abla bir gün uyumayalım . Babamı televizyon dizilerindeki gibi karşılayalım. Belki memnun kalırda eve erken gelir. Ne güzel olur. Babamızın yanında saatler , dakikalar gibi kısalır. Annem gündüzleri kardeş kavgalarının içinden çıkamayınca , akşam babanıza sizi söyleyeceğim diyor. O zaman anneme acıyoruz. Babamızı bulursan söylersin , gene kurtulduk diye kavga arasında birbirimize göz kırpmayı ihmal etmiyoruz. Babam bizim yarınlarımız için çalışıyormuş. Bu günümde ne umuyorum ki yarınım iyi ve sağlıklı geçsin. Babamı istiyorum. Babam ; toplantılara , sohbetlere , derslere hatta maça gidebiliyor. Biraz da evimize uğrasın. Tamam babam yoruluyor , çalışıyor , insanlara katlanıyor , azar bile işitebiliyor. Annemin söylediğine göre bu sıkıntılara bizim için katlanıyormuş. Ama ben de okula gidiyorum , bakkala gidiyorum , derste çalışıyorum. Çöp döküyorum , kardeşimi gezdiriyorum , pazara alışverişe çıktığım bile oluyor. Ben de bunlara katlanıyorum. Hele babamı televizyon başında görseniz. Neymiş, haber dinliyormuş. Kanal zapinkleri arasında saatler sürüyor. Tabi seyrederken sürekli bize bağırmaktan , hakaret etmekten de geri kalmıyor. Kendimi babama dinletmenin yolunu buldum. İleride televizyon spikeri olurum çaresiz beni dinlemek zorunda kalır. Babamla ortak noktamızı yakaladık. Saatlerce aynı ekrana bakıyoruz. Aynı zamanlarda ama ayrı mekana. Babamın bakışlarını o ekrana kaydedip , sonrasında keşke bize iletseler. Belki bize ait bir sıcaklık yakalamış olurduk. Benden söylemesi ; gelecek zamanlarda babaların bakışları depo edilmeli .... amcalar bunu yapan bir makine icat etmeliler. Oyun oynarken erkek kardeşime , sen baba ol diyoruz. Baba ne iş yapar ki ben onu olmam diyor. İlle de doktor olacakmış. Doktor oluyor. Biz de , doktorların baba olduğunu aklımıza getirmiyoruz. Bizim mahallede çocuğu olmayan amca var. Bizi sever , okuldan gelirken görse çantamızı alır. Sonra da babamıza selam söyler. Kendi çocuğu olmadığı için bizlere böyledir, diye arkadaşlarla ufak dedikodu ettik. Bizi topladı : Allah’ ın sorumlulukları eşit yarattığını , ailenin bunu paylaştığını , sevginin ve saygının bunun temel taşı olduğunu anlattı. Aile fertlerinin yarım olup , bir araya gelince ancak bütünleştiğini söyleyince , duramadık ; İyi de amca , babalar hiç yok. Yarım önce bütün , sonra gene yarım olmak zorunda mı ? Üstelik çekirdekleriyle..... Hoşumuza giden Peygamberimizin çocuklarla ilişkisiydi. Keşke dedik , Peygamberimizin çocuğu olsaydık. Çocukları değiliz ama ümmetiyiz , dedi amca. İyi de ümmet olmak ne işe yarar ki ; babanızın size Peygamber gibi davranmasını sağlar. Bu işi çok sevdik. Amcanın selamını babamıza iletip dertlerimize araç olacağına söz aldık. Nasıl yapacaksa babamız eve erken gelecekmiş. Amca diyor ki ; Peygamberin ümmetinden olan insan hata yapmışsa tövbe eder. Yanlışlarını düzeltir. Bekliyoruz. Babamızı seviyoruz. Bize baba olmasını istiyoruz. Para bir şey değil , bizleri sevsin yeter. Ayşegül Aktürk Arpacı -Mektup dergisi - KEKEMELİK Konuşma ritim bozukluğudur. Şarkı söyleme , şiir okuma sırasında genellikle kekeleme olmaz. Ağır durumlarda ayağını yere vurma , tüm bedeniyle sarsılma gibi vücut hareketleri de konuşma bozukluğuna eşlik eder. Kekemelik genellikle 2-7 yaşlarında , çocuk konuşmayı veya okulda okumayı öğrenmeye başladığı sıralarda ortaya çıkar. Çocukta düşünce hızının , konuşma hızını geçtiği bu yaşlarda henüz yetersiz olan konuşma ile çocuk düşüncelerini ifade edememekte ve fizyolojik kekemelik olarak bilinen durum ortaya çıkmaktadır. Bu tip geçici kekemelikler de aile düzgün konuşması için baskı yapmamalı , çocuğun dikkatini konuşma bozukluğu üzerine çekmemelidir. Kalıcı kekemeliğin oluşumunda pek çok etken söz konusudur. Ailenin verdiği eğitim , ailede aşırı titizlik ve mükemmellik isteyen tutumlar suçlanmıştır. Düzen , temizlik , terbiye konularında büyük beklentilerle karşılaşan , ancak kendisi güvensiz olan , ailesinde konuşma bozukluğuna karşı bir eğilim de bulunan çocuklarda herhangi bir korku , genellikle bardağı taşıran son damla olmakta ve kekemelik ortaya çıkmaktadır. Hafif vakaların %50 -80 ’ i kendiliğinden iyileşir. Bu çocuklara tedavi yaklaşımında çocuğun düzgün konuşma konusunda zorlanmaması , sabırsızlık gösterilmemesi , konuşmasının kesilmemesi çok önemlidir. Çocukta zaten temelde varolan güvensizlik ve yetersizlik duygularının pekiştirilmesinden kaçınılmalıdır. Aile aşırı titiz , denetimci , kuralcı tutumları yumuşatmalıdır. 8-9 yaşından küçük çocuklarda oyun tedavisi , daha büyüklerde psikoterapi uygulanır. Tedavinin esas amacı , çocukta kendine güven duygusunun geliştirilmesidir. Bazı vakalarda konuşma tedavisi uzmanlarının yardımı gerekebilir. Özel bir ilacı yoktur. Çocukların anlattıkları şeyler ne kadar basit ve fındık kabuğunu doldurmaz şeyler de olsa , onu sabırla dinlemeli , heyecanı paylaşılmalıdır. Sıkıntılarını anlatmaya cesaretli olmalıdır. Onu ciddiye alıp hislerine ortak olunduğu zaman , her problemini size açacaktır. Problemi büyümeden çözüldüğünde veya kendisinin çözmesine yardım edildiğinde kendisine güveni artacak , zorluklara cesaretle göğüs gerecektir.

KORKULAR Çocuklarda korku duygusunu anlayabilmek için korkuyu oluşturan objeye , çocuğun gözüyle bakmak gerekir. Çocuklarda korkuya neden olan bir eşya ve yaratık , büyükler için korkutucu değildir. Aksine , büyüklerin korkacağı durumlardan çocuk etkilenmeyebilir. Korku , insanın yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan bir duygudur. Önemli olan , korkunun mantık çerçevesinde kontrol altına alınmasıdır. Bunun için çocuğun erişkin kişilerin desteğine ve kendisine güven verilmesine gereksinimi vardır. Nasıl ki çocuğa yüzme öğretmenin yolu , onu derin suya fırlatıp atmak değildir ve yavaş yavaş , güven verici bir tutum ile , acele etmeden yüzmeye alıştırılması , çocuğun sudan zevk almasına yol açarsa , çocuğun büyümesi sırasında beliren korkuları da buna göre kendine güvenini geliştirerek ele alınmalıdır. Pek çok anne baba çocuklarının korkuları olduğundan yakınır. Söz edilen korkular çocuğun yaşamının normal gidişini engelleyecek düzeyde ve ciddi boyutta ise durumun araştırılması ve tedavisi gerekir.


Bazı korkular çabuk gelir ve geçer. Çok endişeye neden olmaz , çocuğun yaşamını çok fazla etkilemez. Ancak korkuların % 5 ’i kalıcı özelliktedir. Genellikle erken yaşta oluşan korkular kısa sürede kaybolur. Anne odadan çıktığında veya içeriye bir yabancı girdiğinde başlayan ağlama , sekizinci ay dolayında başlayıp 18 -24. aya kadar devam eden normal bir olaydır. Bunun şiddet derecesi çocuktan çocuğa değişir. Bu normal olay karşısında bazı anne babalar ve özellikle de ilk kez çocuk sahibi olanlar , psikolojik bir sorunla karşı karşıya olduklarını zannederek çocuğun iyice üzerine düşerler ve onun yanından ayrılmamaya veya onu yeni durumlarla , kimselerle karşı karşıya bırakmamaya özen gösterirler. Babalar çok zaman bunu çocuğun altını kirlettiğine işaret sayarak anneyi eleştirir ya da çocuğu azarlayıp cezalandırarak bu davranışlarını değiştirmeye uğraşırlar. Çocuklar , ileride hayatın zorluklarına göğüs gerebilmek ve problemlerini kendi başlarına çözebilmek için yalnız kalmayı öğrenmelidirler. Bu yüzden çocuk ayrı bir odada yatırılmalıdır. Uyanık olduğu saatlerde , başına gidip onu eğlendirmeye çalışılmamalıdır. Karanlığa , ışığa , seslere , yalnızlığa alışmalı ve bunları kendi başına keşfetmelidir. Bir diğer korku anneden ayrılma endişesidir. 6ay ile 3 yaş arasında , acil bir durum söz konusu değilse çocuğu anneden ayırmamak gereklidir. Bu dönemde uzun süren ayrılıklar çocukta ciddi psikolojik bozukluklara neden olur. Karanlıktan , canavarlardan , böceklerden ve örümceklerden korkmak 3-4 yaş grubunda sık görülür. Yaralanmadan ve ölümden korkmak ise daha büyük çocuklarda sıktır. Korku masalları korku filmleri veya televizyon programları , bu korkuları artırır. Öfke belirtisi olarak anne baba tarafından söylenen korkutucu sözler , okul öncesi çağdaki çocuk tarafından gerçekmiş gibi kabul edilebilir ve onu iyice korkutabilir. Çocuk , tehditlerin samimi olmadığını anlayamaz , onları gerçek zanneder. Eğer yaramazlık yaparsan bırakır giderim ; bir daha geri dönmem ! Ömür boyu annesiz kalırsın... diye korkutulan bir çocuk , annesine olan güvenini kaybedecek , gelecekten endişe edecek , annesinin bir gün onu terkedip gideceğini düşünerek , kahrolacaktır. Sık sık oyunu bırakıp , annesinin odasına girip onun evde olup olmadığını kontrol edecektir. Yaramazlıklarınla beni kahrediyorsun ! Kederimden bir gün düşüp öleceğim ! Sen de annesiz kalacaksın !..... Çocuğu bu kötü tehdit kadar korkutan bir şey yoktur. Hiç yaramazlık yapmayan çocuk olur mu ? Her yaramazlık yaptığında annesinin öleceğini zannedecek ve büyük bir suçluluk duyacaktır. Eğer şöyle yapmazsan , hastalanırsın ! Eğer böyle yapmazsan ölürsün ! Eğer sözümü dinlemezsen , Allah sana cezanı verir ! gibi tehditler de çocuğu korkak yapar. Kazara düşüp bir yerini yaraladığında veya bulaşıcı bir hastalığa yakalandığında suçluluk duygusuna kapılır. Söz dinlemeyen kötü bir çocuk olduğum için Allah beni cezalandırdı diye düşünür. Çocuğun biri bir gün annesine ölümün ne olduğunu sormuş ; o da uyku gibi bir şeydir. Ancak ölüm uykusundan uyanmak yoktur cevabını vermiş. Çocuk o günden sonra , ölüm ile uyku arasında bağ kurarak , uyumaktan korkar olmuş. Ya uyuyunca uyanamazsam diye hep uyanık kalmaya çalışmış.  Yine yemek işine çok önem veren bir anneye çocuğu soruyor :  Anne , niçin yemek yiyoruz ?  Kadın hemen cevabını vermiş : Büyümek için.  Çocuk sormaya devam etmiş : Büyüyünce ne olacak ?  İşin sonunu kestiremeyen anne , biraz düşündükten sonra : ihtiyarlayacağız... demiş.  İhtiyarlayınca ne olacak ?  Köşeye sıkışan anne , ister istemez ; ne olacak ... demiş , herkes gibi bizde öleceğiz. Çocuk o günden sonra yemek yememeye başlamış. Ne yaptılarsa çocuğa yemek yedirememişler. Sofraya oturan anne babasına ağlayarak yalvarmış : Ne olursunuz , siz de yemeyin ! Sebebini sorduklarında ; Çünkü.... demiş , yemek yerseniz ihtiyarlayacaksınız ; ihtiyarlayınca da öleceksiniz. Ben sizin ölmenizi istemiyorum ! Biz ne kadar saklarsak , saklayalım , çocuk bir gün ölüm gerçeğiyle mutlaka karşılaşacaktır. Burada önemli olan , onu ölümle korkutmadan , anlayabileceği kolay bir yoldan anlatmaktır. Caddeden karşı karşıya geçerken , çok dikkatli ol , yoksa arabanın altında ezilir , ölürsün demek yerine , arabalardan biri sana çarpıp bir yerini incitebilir demek daha yerindedir. Sokakta dolaşan kedi ve köpeklerden uzak dur , ısırır veya tırmalayacak olurlarsa , kuduza yakalanır , ölürsün demek yerine , onlardan uzak dur , hastalık bulaşabilir demek kafi gelecektir. Çocuklarını , gözlerinin önünden ayırmayan , onları bir gölge gibi takip eden anne babalar ( ki muhtemelen aynı şekilde yetiştirilmişlerdir ) onları tehlikelere karşı uyarmayıp , kendisini nasıl savunması gerektiğini öğretmedikleri takdirde korkak , kendine güveni olmayan ve daima birinin korumasına muhtaç bir tip yetiştireceklerdir. Vicdan anne babanın yapılmalı ve yapılmamalı diye nitelendirdiklerinin çocuk tarafından benimsenmesi tarafından ortaya çıkar. Anne babanın söz ve davranış biçimlerine göre bazı çocuklar büyüdüklerinde vicdansız olurlar. Topluma aykırı davranışlara yönelirler , hatta suç işlemekten korkmazlar. Bazı çocuklarda aşırı vicdanlı olurlar. Bunlarda büyüdükleri zaman , genellikle psikologların kapısını en çok çalan kişiler olurlar. Aşırı utangaç , aşırı çekingen , bir işe yaramama duygusunda olan , ne yapsalar çevreye zarar vereceklerinden ürken , aşırı vicdanlı olmanın acısını yaşayan kişilerdir. İki buçuk yaşındaki çocuğun kitaplığın önüne geçmiş , bir yandan olmaz cız cız dediğini , bir yandan da kitapları çekip çekip aldığını görürüz. Aslında yasağı benimseme safhası olan bu durumda , çocuk cız derken kitaplara dokunmamak gerektiğini henüz kendine mal edebilmiş değildir. Kısa bir süre sonra cız sözünü içinden söyleyecek ve kitaplara el sürmeyecektir. Gerçekten de vicdanın görevi , yapılmaması gereken bir olayı önlemektir , yoksa olay olduktan sonra bundan suçluluk duyurmak değil. Sen yaramazlık yapmasaydın ben hasta olmazdım gibi sözlerle çocuğa vicdan azabı çektirilmemelidir. Vicdanın belirleyici niteliğinin oluşması zaman alacağına göre ki bu ilk beş yıl içinde tamamlanır anne babalar bu konuda acele etmemelidirler. Yani çocuğun yapması ve yapmaması gereken davranışları bir anda sindirebilmesi mümkün değildir. Bir kere öncelikle sizin dilinizi tam olarak anlamalıdır. Bu da yukarıda belirtildiği gibi ilk beş yılda tamamlanır. Okul öncesi yaşındaki çocuk küçük ve zayıf olduğunun bilincindedir. Çevresinde meydana gelen olayların çoğunda kendini aciz hisseder. Gerçekleri sınırlı olarak algılayabildiklerinden nelerden gerçekten korkulması gerektiğini anlayamazlar. Bu durum da küçük çocuğun dış dünyadan korkmasına ve kuşkulanmasına neden olur. Çocuk kendini ne kadar aciz hissediyorsa o ölçüde korku reaksiyonu oluşur.

OKUL  KORKUSU

Okula gitme korkusu hiç de nadir değildir. Çocuk anaokuluna gideceği zaman veya daha büyük çocuklar okul günü bir endişe içinde uyanırlar. Bulantı , kusma , iştahsızlık , baş ağrısı , karın ağrısı gibi bedensel şikayetleri vardır. Okul korkusu çoğunlukla sinirli bir öğretmen , sınavda başarısızlık korkusu , kabadayı bir arkadaştan korku gibi yüzeydeki bir nedenle açıklanır. Bunlar bazen gerçekte doğrudur. Ancak genelde okul korkusu olarak yanlış adlandırılan bu korkunun kökeninde , duygusal ilişki kurduğu kimselerin veya kendisinin başına bir şey gelmesinden ve böylece kendisi için çok önemli olan bu kişiden ayrılma korkusu vardır. Korku duygusu gerçekte bir ayrılma endişesidir , okul çocuğu veya genç erişkin normalde 24 aylık bebeklerin korkusunu yaşamaktadır. Okul korkusu genellikle karşılıklı bağımlı , yanlış gelişmiş anne çocuk ilişkisinin varlığında görülür. Genellikle bu çocukların çok koruyucu anneleri , çok uzak ve soğuk duran babaları vardır. Bazen ise anne baba çocuğa aşırı derecede düşkündür , kendileri de çocuktan ayrı kalmayı bir türlü göze alamamışlardır. Bazen de anne ve babaların kendileri ruhsal bozukluk içinde veya güvensizdir , çocuğun başına kötü şeyler geleceğinden gereksiz yere korkmuş ve çocuğu hep evde tutmaya çalışmışlardır. Böylece çocuk kendisi de farkında olmadığı halde evden uzaklaşınca veya okulda iken annesine babasına veya kendisine korkunç şeyler olabileceğinden korkmakta ve bunu engellemek için evde kalmakta ısrar etmekte , zorlandığı zaman panik içine düşmektedir. Çocuk okulda başarısız kalmaktan ve öz saygısını kaybetmekten korku duyabilir veya okuldan korku gerçek bir nedene bağlı olabilir. Ancak bu tip korkular , ayrılma endişesi adı verilen durumlardan çok daha yüzeyseldir , geçicidir. Korktuğu nesnelerin ortadan kalkması ile çocuk böyle bir korkudan kurtulabilir. Oysaki yanlış gelişmiş anne-çocuk ilişkilerinin söz konusu olduğu okul korkusu denilen durumda çözüm , ancak ilişkilerin düzeltilmesine bağlıdır. Anne - çocuk arasındaki aşırı bağımlılık ve buna bağlı ayrılma endişesinde anne de psikolojik tedavi görmelidir. Çocuğa tedavi yaklaşımında okula gitmediği için suçlanmaktan kaçınılmalıdır. Anne babalar bu durumun pek çok çocukta görülebileceğini bilmelidirler. Çocuğun güvenini kazandıktan sonra her ne şekilde olursa olsun okula gitmesi gerektiği , zaman geçince bu korkuya derslerden geri kalma korkusunun ekleneceği söylenmelidir. Okulla işbirliğinin sağlanması da önemlidir. Bu durum bazen , hiç ilgisiz bir hastalıktan veya yolculuktan sonra tekrarlayabilir. 10-14 yaşındaki daha büyük çocuklarda okul korkusu psikiyatrik tedavi gerektiren daha ağır bir psikolojik tedavi gerektiren daha ağır bir psikolojik bozukluğa işaret edebilir.




ÇOCUKLUK VE ERGENLİKTE CİDDİ PSİKOLOJİK

BOZUKLUKLAR

AŞIRI HAREKETLİLİK VE ÖĞRENME BOZUKLUĞU Dikkat eksikliği bozukluğu , minimal beyin zararı adları da verilebilen bu bozukluk , son yıllarda üzerinde çok durulan bir konudur. Zekaları normal düzeyde olmasına karşın , öğrenme güçlüğü , dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik yakınmalarıyla genellikle okula başlama yıllarında farkedilen bu durum , dikkatli bir gözlemle 1-5 yaşlarında tanınabilir. Bu çocuklar bebekliklerinde huysuzluk , huzursuzluk , uykusuzluk belirtileriyle güç bir bebek olarak tanımlanır. Yürümeye başladıkları zaman öylesine hareketli ve ataktırlar ki son derece yorucu , birkaç kişinin bakımını gerektiren bir çocuk oldukları söylenir. Bazı ailelerde çocuğun aşırı hareketliliği zekasının bir işareti olarak değerlendirilir. Bu çocuklar okula başladıklarında dikkat eksikliği ve sınıfta kurallara uymamaları ile dikkat çeker ve hekime getirilirler. Hastalığın en çarpıcı belirtileri olan dikkat eksikliği , aşırı hareketlilik ve ataklık , her çocukta değişik oranlarda görülür. Burada öncelikle normal olan aşırı hareketliliği tanımlamak lazımdır. 2 ve 4 yaşındaki çocukların çok hareketli ve gürültücü olması sık rastlanan bir durumdur. Her iki yaş grubunda da bu davranışlar gelişme dönemiyle ilişkilidir ama çok zaman anne babayla çocuk arasında anlaşmazlıklara yol açarak , anne babanın bunu kendilerine dert edinmelerine neden olur. Normal mizaç şeklinin abartılması olan bu durumda büyükler , çocuklarda aşırı hareketliliği hemen her zaman için azarlamak ve cezalandırmak yoluyla bastırmaya çalışırlar , ama bu hareketliliğin daha da artmasını sağlamaktan başka işe yaramaz. Çocuğun uzun zaman hareketsiz durmasına çalışmamak ve bu konuda deneyimli bir öğretmenden yardım istemek faydalı olabilir. Aşırı hareketlilik ve beraberinde algılama , hareket bozuklukları veya psikolojik bozukluklar beraberinde olduğunda önemlidir ve tedavi gerektirir. Şimdi tedavi gerektiren bu çocukları biraz daha tanımlayalım: Düz duvara tırmanan tipte olağan dışı aktif , durmak yorulmak bilmeyen , aşırı uyanık , uykuda bile hareketli çocuklardır. Uyku ve beslenme bozuklukları da görülür. Bu çocukları sakinleştirmek güçtür , sık ağlarlar. Okul döneminde davranışları başkalarını rahatsız edici düzeye varır. Böylesine hareketli olmalarına karşın , düğmelerini ilikleme , ayakkabısını bağlama , topu atıp tutma gibi ince hareketlerde beceriksizdir. Bu çocukların davranışları önceden kestirilemez, düşünmeden harekete geçerler. Yüzme bilmeden derin suya atlama , aniden giden arabaların önüne fırlama gibi tehlikeyi kavrayamadıklarını gösteren hareketler dikkati çeker. Kazaya uğramamaları için çok sıkı denetim gerekir. Çok çabuk kızar , önemsiz nedenle kavga çıkarırlar , sabırsızdırlar. Örneğin oyunda kendi sıralarını bekleyemezler. Bu nedenle sık sık oyun dışına atılır , sınıftan çıkarılırlar. Dikkat süresi çok kısadır , konsantrasyonu çok azdır , bu nedenle normal veya normal üstü zeka düzeylerine karşın bu çocuklarda öğrenme güçlüğü belirgindir. En ufak bir uyaranla dikkatleri derhal dağılır. Görsel algılama kusuru nedeniyle resim yapma , yazı yazmada yetersizlik ortaya çıkabilir. Akranları tarafından reddedilebilir veya alay edilebilirler. Bu çocukların % 65’i iyileşebilmektedir. Geri kalan vakalar tedavi edilmezse bulgular ergenlikte ciddi davranış bozukluğuna dönüşür. Bu çocuklar , tıbbi tedavinin yanında normal sınıflarda öğrenime devam etmeli ve zaman zaman da bu konuda öğrenim görmüş bir öğretmen tarafından özel olarak eğitilmelidir. ÇOCUKLARDA CİDDİ DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI Ciddi davranış bozukluğu , 15 yaşından küçük çocuklarda görülen , diğer insanların temel haklarını hiçe sayan , toplumun temel kural ve kanunlarını tekrar tekrar ve ısrarlı biçimde bozan davranış bozukluğudur. Bildiğimiz yaramazlık kavramından çok daha ciddi bir bozukluktur. Erişkinde bu tür davranış antisosyal davranış olarak değerlendirilir. Bu davranış bozukluğu ile daha önceki konuda anlattığımız aşırı hareketlilik - öğrenme bozukluğu arasında sıkı bir ilişki vardır. Özellikle erişkinlerin davranış bozukluklarının temelinde bu bozukluğun bulunduğu görülür. Davranış bozukluğu sosyalleşmiş ve sosyalleşmemiş olarak iki tiptir. Sosyalleşmiş tipte çocuk genellikle bir sosyal ilişki içinde görünür , ancak bu ilişki kısa sürelidir , belki en fazla altı ay dayanır. Bu çocuklar çıkarı olmadan arkadaşlık kurmayan , güvenilmeyen , kolayca arkadaşlarını terk eden , pişmanlık ve suçluluk hissetmeyen , suçu hep başkalarında gören bireylerdir. Sosyalleşmemiş tipte ise diğer kişilerle normal sevgi bağı veya bir bağlılık hiç kurulamamıştır. Böyle bir çocuğun kendi yaşıt grupları ile de ilişkisi kötüdür , açık bir çıkarı olmadığında kimseyle ilişkisi yoktur. Bencildir , diğer insanları hep kendi çıkarı için kullanma eğilimindedir. Yangın çıkarma , hırsızlık , başkasının malına zarar verme , insana veya hayvana eziyet etme gibi davranışları tekrarlar durur. Ciddi davranış bozukluklarına birden fazla etken neden olabilir. Anne babadaki ruhsal bozuklukların , ailede boşanma , suçlu davranışlar , alkolizm gibi olumsuz durumların rolü vardır. Bir gün , bir gazetenin iç sayfalarında , küçük puntolarla dizilmiş bir haber vardır ; Küçük cani kapatıldığı hapishanede kendisini astı. Ölümünden evvel yazdığı bir kağıtta şöyle diyordu : Kendimi öldürüyorum. Çünkü ben bu cezayı hakketmedim. Suçsuzum ve bütün insanlardan nefret ediyorum. Kendisini kafi derecede sevilmemiş hisseden , sıkıntılarını açacağı bir yakını olmayan , geleceğe korku ve endişe ile bakan her genç , toplumdan nefret eder. Ergenliğe geçiş dönemi , fırtınalar ve iç çatışmalarla doludur. Güven duygusunu yitirmiş , hayattan beklediğini bulamamış gençler bu dönemi kolay kolay atlatamazlar. Kendilerini ispatlamak için tehlikeli maceralara girişirler. Çocuk , iyi bir anne baba modelinden yoksun büyür ; sevgi yerine nefreti , dostluk yerine kavgayı , yardımlaşma yerine egoizmi , ahlak yerine serkeşliği öğrenirse ; bundan hem aile hem de toplum zarar görecektir. Kısacası aile , her türlü iyiliğin ve kötülüğün öğrenildiği bir okuldur. Çocuklara karşı adil davranılmalı , onları birbiri ile kıyaslayıp kıskançlık duyguları tahrik edilmemelidir. Büyüğün küçükleri ezmesine izin verilmemelidir. Bunu yapayım derken , küçüğü aşırı derecede koruyup şımartmamalıdır. Ortancaya kendisini ihmal edilmiş hissini verecek davranışlardan da sakınılmalıdır.


BEBEKLİK OTİZMİ ( İÇE DÖNÜK YAŞAM ) Otizm , bireyin dış dünyasının gerçeklerinden uzaklaşıp kendine özgü gerçekler dünyası oluşturmasıdır. Normal her çocukta bebekliğin ilk üç ayı normal otizm devresidir. Yani çocuk içe dönük yaşar. Bebeklik otizminde çocuk , ilk üç aydaki içe dönük haline saplanıp kalmış , ileri döneme geçememiştir. Bu çocukların anneleri de genellikle çok soğuk - çok uzak şizoid tipte kadınlardır. ( Bu insanlar içlerine kapanmış , içe dönük , duygusal açıdan soğuk kimselerdir. Hemen her zaman için kendi hisleriyle ve düşünceleriyle uğraşırlar , başkalarıyla yakınlaşmaktan korkarlar. Bu kimseler bol miktarda hayal kurarlar ve pratik eylemde bulunmak yerine teorik planlar yapmayı tercih ederler. Ancak bu kişiler akıl hastası değildirler. ) Otistik çocuk içe kapanıklılığı , çevreyle ilişki kurmaması , görmüyor , işitmiyor gibi davranması ile dikkati çeker. Kalabalık bir odaya girse , kimse yokmuş gibi davranır , bir oyuncakla bir köşede oynar veya dalgın görünür , insanlara sokulmaz , sevmekten ve sevilmekten hoşlanmaz. Kucağa alınsa , diğer çocuklar gibi kendini gevşetmez , tahta gibi oturur ve hemen sıyrılıp inmek ister. Konuşma ya hiç yoktur ya da tek tük sözleri ancak zorda kalınca kullanır ; bu da kısa cümlelerden öteye geçmez. Şahıs zamirlerini karıştırır , örneğin su istiyorum demez , su istiyor veya su istiyorsun der. Başkalarının sözlerini papağan gibi tekrarlar. Şaşırtıcı bir ezberleme yeteneği gösterir. Hafıza genellikle çok kuvvetlidir. Dokunma tatma , koklama duygularını , görme ve işitme duygularından daha çok kullanır. Eşyayı sık sık ağzına götürür veya koklar. Bir oyuncakla saatlerce bir köşede oynayabilir , ancak bu oynama aynı hareketleri saatlerce tekrarlamak şeklindedir ; oyununa karışılırsa öfkelenir. Çok titizdir , kurallara ve alışkanlıklarına bağlıdır , çevresinde hiçbir yenilikten hoşlanmaz , odasının yeri veya odasındaki eşyanın yeri değiştirilirse elindekileri fırlatır atar , başını duvara vurur , kolunu ısırır , kulağını çeker , saçlarını yolar ve kendine dönük içe kapanıklılık içine girer. Bazı çocuklarda yerinde sürekli sallanma , kendi ekseni etrafında topaç gibi dönme gibi garip jest ve hareketler gözlenir. Bu davranışları ile bu çocukların genellikle sessiz - uslu çocuk olduğu düşünülür , üzerinde durulmaz. Oturma , yürüme , tuvalet eğitimi , zamanında ve normal gelişir. Ancak genellikle konuşma yaşında çocuğun diğer çocuklar gibi konuşmaması dikkati çeker. Sağır olduğu veya ağır işittiği veya zekasının geri olduğu düşünülür. Zeki görünüşlü olmasına karşın çocuk , öğrenmeye , konuşmaya direnme gösterir , kalem kağıtla ilgilenmez , resim yap denildiğinde resim çizmek istemez. Belirtiler genellikle ilk yaş sonunda fark edilir. Ancak dikkatli bir gözlemle çocuğun doğumdan itibaren sevip okşamalara hiç aldırmaması , uyaranlara yanıt vermemesi gibi gariplikler dikkati çeker. Otistik çocuk , canlı varlıklara karşı kayıtsızdır , insanın eline , yüzüne , tıpkı bir masaya dokunduğu gibi dokunur , insanla göz göze gelmez , boşluğa bakıyor gibidir. Çocuk biliçsel , sosyal ve dil gelişmesi için özel eğitim veren bir kuruma gönderilmelidir. Beş yaşına kadar hiç konuşmayan çocuklarda gidişatı pek iyi değildir , beş yaşından önce az da olsa konuşma dili kullanmış çocuklarda iyi sonuçlar bildirilir. Çocukların %25’i iyileşir , %15’i okula gidebilecek kadar iyileşir, %60’ının ise uzun süreli tedavi görmesi gerekir.


ÇOCUKLUK OTİZMİ ( İÇE DÖNÜK YAŞAMA ) Başlangıç yaşı 2-5 yaştır. Normal gelişim gösterdiği düşünülen çocukta birden korku , endişe , ağlama , panik tepkileri belirir. Çocuk tedirgindir. İdrarını ve dışkısını altına kaçırmaya başlar konuşma bozulur. Bebekliğe geri dönme söz konusudur. Çocuk oyun oynamaz , anneye yapışır anneden biran olsun ayrılmaya katlanamaz. Kısa süreli ayrılıklar büyük öfke nöbetlerine , paniğe , ağlamaya yol açar. Konuşması anlaşılmaz olur , yeni sözler uydurur. Normal geliştiği düşünülen bu çocuklar , aslında bebeklikten anneye aşırı bağımlıdır , anneyle çocuk arasında çok sıkı yapışık bir ilişki vardır. Bu ortak yaşam sürdükçe çocuk dengeli ve uyumlu görülür. Ancak ortak yaşantıyı tehlikeye sokan ( kardeş doğumu , çocuğun anaokuluna başlaması , annenin hastaneye yatması , annenin ölümü , annenin ayrılığı gibi ) her durum çocuğun ruhsal dengesini altüst eder. Bu çocukların anneleri çok verici , çok kollayıcı , çok kontrol edici yutan annelerdir , çocuğun kendi başına gelişmesine olanak tanımamışlardır. Tedavisi yine bebeklik otizminde olduğu gibi özel eğitim veren kurumlarda olmalıdır.

ÇOCUKLUK DEPRESYONLARI Çocuklarda depresyon belirtileri , umutsuzluk , ağlamaya eğilim , çabuk alevlenme , tedirginlik ölüm düşünceleri , kendini olduğundan aşağı görme , okul başarısında düşme , dikkatini toplamada güçlük , içe kapanıklık , hareketlerde azalma , sakin sessiz durma veya hareketlerde aşırı artma , saldırganlık , vurucu kırıcılık , uyku problemleri , altını ıslatma , altına dışkı kaçırma şeklinde kendini gösterebilir. Bazı çocuklarda ise daha önce söz konusu olmayan saldırganlık , suçlu davranışlar , aşırı hareketlilik , okul problemleri , baş ve karın ağrıları gibi bedensel yakınmalar şeklindedir. Aileler bu gibi problemleri olan çocuklarda kardeş kıskançlığı , aile içi huzursuzluklar , sevgi ve ilgi eksikliği gibi nedenler olduğunu bilmeli , onu hareketlerinden dolayı cezalandırarak durumun daha da kötüye gitmesine sebep olmamalıdırlar. Unutmamalı ki bir çok ruhsal hastalığın ilacı sevgi ve ilgidir. ERGENLİK DEPRESYONLARI Hiçbir ruhsal bozukluğu bulunmayan normal çocuklarda , ergenlik döneminde depresyon belirtileri , içe kapanma , insanlardan kaçma şeklinde başlayabilir. Bu dönemi , büyük enerji patlamaları , coşku , insanlarla çok iyi ve sıcak ilişkilere girme izleyebilir. Ayrıca bu dönemde çocuklar , saçını değişik biçimde tarayabilir , değişik türde müzik dinleyebilir , giyim tarzını değiştirebilir , kısaca büyüklerin onayladığı davranışlardan kopabilir. Mark Twain ’in şu sözü , bu dönemdeki çocukların ruh yapısını ne güzel belirler : On altı yaşımdayken , babamın dünyanın en bilgisiz , en aptal adamı olduğunu düşünürdüm. Yirmi bir yaşına geldiğim zaman , bizim ihtiyarın beş yıl içinde bu kadar çok şey öğrenebilmiş olmasına şaştım , kaldım. Ergenlik döneminde sağlığı ve beden biçimi ile devamlı uğraşma , zaman zaman ilgisizlik , bıkkınlık , sıkılma , kederlenme , insanlardan uzaklaşma , kendini aşağı görme , umutsuzluk , sosyal yaşama uyum sağlayamama , anne babaya karşı gelme eğilimleri , çabuk öfkelenme , sabırsızlık , huzursuzluk sık görülen belirtilerdir. Tüm bu belirtilerin mutlaka psikiyatrik bir bozukluğun göstergesi olduğu söylenemez. Ancak belirtilerin süresi ve devamlılığında ciddi psikolojik bozukluk düşünülmelidir.

UZUN SÜREN HASTALIKLAR Çocukların Hastalıklara Tepkileri Her çocuğun karşılaştığı en yaygın stres hastalığıdır. Bu stres ve stresin belirtileri , hastalığın ne olduğuna , süresine , çocuğun hayatında oluşturduğu değişime , çocuğun yaşına , kişiliğine ve içinde bulunduğu koşullara göre çok farklı olabilir. Buna göre de etkileri geçicidir veya kalıcıdır. Hemen her hastalıkta uyku, iştah bozuklukları görülür. Büyüklerden farklı olarak çocuk , hareketlerinin sınırlanmasından da çok huzursuzluk duyar. Bu nedenle hastalanan çocukta sinirlilik , huy değişimi çok görülür. Uzun süreli hastalıklarda bütün bunlara ek olarak çeşitli psikolojik tepkiler de meydana gelir. Uzun süreli hastalıklar ( astım , şeker hastalığı gibi ) pek çok çocukta endişe , korku , okul başarısında azalma , panik , suçluluk duyguları oluşturabilir. Küçük çocuk henüz gerçeği hayalden ve rüyadan ayırt etme yeteneğinde değildir ; rüyada gördüklerini , düşündüklerini , hayal ettiklerini de gerçekte yaptıklarından ayırt edemez ; rüyasında gördüğü veya hayalinde işlediği bazı suçlar veya başkalarının kızgınlıkları kendisine gerçek gibi gelir. Bu nedenle çocuklar çok çabuk suçluluk duygusu duyarlar ve hasta olmayı da çoğu kez cezalandırma gibi algılarlar. Sonuçta hissettikleri huzursuzluk , çaresizlik duyguları karşısında bazı bilinç dışı savunma mekanizmaları ile sıkıntıdan kaçıp kurtulmaya çalışırlar. Bebekliğe dönme çocuğun bilinçsizce başvurduğu bir savunma mekanizmasıdır. Hasta çocuk kendine önceki yıllarda rahatlık ve doyum vermiş olan eski normal huzurlu günlerine yeniden dönmüşçesine , o eski bebeklik döneminin özelliklerini yeniden gösterir. Altını ıslatma , bebeksi konuşma , sürekli ilgi bekleme , saldırgan davranış , beklenenlerin tersini yapma şeklinde hareketleri mevcuttur. Bütün bu bebekleşmeler , çocuğun endişesini yenemediğini gösterir. Bir diğer savunma mekanizması da inkardır. Hastalanan çocuğun endişesi ne kadar fazla ise , hastalığını inkar gereğini o kadar fazla duyar. Sanki hiç hasta değilmiş gibi diyet kısıtlamalarına tedaviye karşı gelir , inatçıdır , kaçınması gerekenlerin tersini yapar. Anne-Babaların Hastalığa Tepkileri Anne babalarda kendi kişiliklerine ve içinde bulundukları koşullara bağlı olarak çocuğun hastalığına farklı biçimlerde tepki gösterirler. Çocuğun uzun süreli veya ciddi hastalıklarında en çok gözlenen tepki endişe ve suçluluk duygularıdır. Bundan kurtulmak için anne ve babalar da inkar ( yani tanıya ve doktora inanmama , hastalığın ciddiyetini kabul edememe ) gibi bilinç dışı savunma mekanizmalarına sığınabilirler. Çocuklarında böylesine ciddi bir hastalık olamayacağı inkarı ve diğer doktorların yanıldığını söyleyerek bir başka doktor bulunacağı umuduyla hasta çocuğu doktor doktor gezdirirler. Veya doktorları suçlama , hastane personeline gereksiz düşmanca tepkiler gibi davranışlarda kendi suçluluk duygularını başkalarına yöneltebilirler. Anne babaların en sık gösterdiği tepki gerçekte kendilerini ve birbirlerini suçlamaktır. Bazen anne babalar , özellikle kendi ailelerinde benzer hastalıklar görülmüşse , çocuğa bu hastalığı geçirdikleri için kendilerini suçlamaktadır ; hastalık bir kazayı izleyerek ortaya çıkmışsa anne kendi dikkatsizliği nedeniyle kendini suçluyor olabilir ; daha en başında hamile kalmayı istememiş veya hamileliğe tepki göstermiş annelerin , çocuktaki doğuştan gelen bozukluklar konusunda suçluluk duyguları çok büyük olur. Ergenlik Dönemindeki Çocukların Hastalıklara Tepkileri Ergenlik yaşında olanların hastalıklara tepkileri çocuklardan ve erişkinlerden farklılık gösterir. Ergenlik döneminde özel sorunlar çıkaran ve özel bir yaklaşım gerektiren hastalıkların başında diyabet gelir. 5-12 yaşlarında diyabetli çocukların bu hastalığa tepkileri genellikle diğer kronik hastalıklara gösterilen tepkilerden çok farklı değildir. Başlangıçta çocuktaki diyabet çoğu kez anneler için daha büyük sorunlara yol açar. Diyet ve tedavi konusundaki çırpınmaları pek çok annede endişe ve hatta depresyona yol açabilir. Buna karşın ergenlik döneminde diyabet , ergenin kendisinde çok daha büyük problemler oluşturmaya başlar. Ergenlik dönemindeki çocuklar arkadaşlarından farklı olmaktan çok rahatsız olurlar. Üstelik hastalığın ve geleceklerinin farkına ve bilincine vardıkça büyük huzursuzluk duyarlar. Bu nedenle diyabetik gençler hissettikleri çaresizlik ve huzursuzluk duygularından kaçıp kurtulmak için , bazı bilinç dışı savunma mekanizmalarına çok sık başvururlar. Bunların başında inkar ve zıt tepkiler göstermek gelir. Diyabetik genç , endişesi büyük oldukça daha büyük bir bilinç dışı inkarla hastalığını reddeder , diyet kısıtlamasına ve tedaviye karşı gelir , anne-baba ve doktorlara karşı agresiftir , inatçıdır , kaçınması gerekenlerin tamamen tersini yapma eğilimine girer.

Hastaneye  Yatırılmaya  Tepkiler

7 aya kadar bebeklerde hafıza gelişmemiştir , kendine gülümseyen bir yabancıyı anneden ayırt edemez , arka arkaya çok sık değilse iğne yapan , canını acıtan doktor veya hemşireyi hatırlamaz. Bu nedenle hastane ortamı rahatsız edici değilse ve kendini seven bir kişi yanındaysa hastaneden çok fazla etkilenmesi beklenmez. Oysa 7 aylıktan başlayarak yeni ve tanımadığı kişiler , hastane ortamı , doktor ve hemşireler çocuğu çok korkutur , ayrıca anneden ayrılığa büyük tepki gösterir. Annesini gördüğü zaman ona sarılır , ayrılınca sürekli ağlar. Hastaneden taburcu olduktan sonra da aşırı bağımlılık sendromu gösterir ve anneyi bir an gözlerinin önünden ayırmaz duruma gelir. Zaten her çocuğun yaşamında ilk korku anneden ayrılma korkusudur , olumsuz koşullarda anneden ayrılma korkusu çocuğun ileriki yaşantısında kalıcı izler bırakan sorunlar oluşturabilir. 2-4 yaş arası çocuklar hastaneye yatırılmaya daha büyük tepki gösterirler. Çeşitli araştırmalarda anneleriyle birlikte yatırılan çocuklarda korku ve davranış değişikliklerinin çok daha az olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle özellikle 7 ay - 4 yaş arası çocukların eğer mümkünse hastaneye yatırılmaması , ciddi tıbbi ve cerrahi müdahaleler yaptırılmaması , eğer zorunlu ise o zaman mutlaka anne veya anne yerine geçen kişilerle birlikte hastaneye yatırılmaları önerilir. Bu yaşlarda çocuklarda ameliyatları izleyen büyük korkular , gece kabusları meydana gelebilir.




DİSİPLİN VE ÇOCUKLARA OLUMLU DAVRANIŞLARIN YERLEŞTİRİLMESİ

Disiplin sorunu günümüzde en önemli ve en çok bocalamaya yol açan bir sorundur. Çünkü çoğu anneler bu konuda çeşitli kişilerin birbirinden çok değişik görüşleri karşısında kararsız kalmakta ve bocalamaktadırlar. Komşulardan biri , bir şey söyler , öteki onun dediklerine dudak büküp bambaşka bir yol savunur. Bu durumla karşılaşan anneler kendi kendilerine , Çocuğa fazlamı sert davranıyorum ? Aşırı hoşgörülü müyüm ? Bu sabah çocuğu dövmekle hata mı ettim ? diye sorup dururlar. Disiplin sözcüğü ; eğitmek , yetiştirmek , cezalandırmak , düzeltmek gibi anlamlar içerirken , çoğunluk , disiplini çocuğun uslu durması için cezalandırılması biçiminde düşünür. Aslında disiplin sözcüğünü daha kapsamlı olarak yetiştirmek diye tanımlamak daha doğru olacaktır. Anne babalar olarak kendi kendimize , çocuklarımızı yetiştirirken ulaşmak istediğimiz amaç nedir ?sorusunu sormamız gerekir. Bu konuda iyice düşünürsek , vereceğimiz cevap şu olacaktır : Ulaşmak istediğimiz amaç , çocuklarımızın , kendi kendini yönetmesini bilen , kendi seçimini yapmayı , davranışlarını ayarlamayı ve özgürlüğünü sorumluluk bilinciyle sürdürmeyi öğrenmiş yetişkin insanlar olmasıdır. Bebeklerin ve çocukların davranışlarını belirlemekte anne babanın tutumu , bir takım davranışların çocukta yerleşmesine yol açmaları önemli rol oynar. Bu nedenle , çocukta hangi davranışların yerleşmesine yol açtığınıza çok dikkat etmeniz gerekir.

Davranış yerleştirme psikolojisi konusunda yapılmış deneylerden elde edilen en önemli sekiz maddeye bir göz atalım.

1) Çocuk öğrenmeye uygun şartlar içinde olmalıdır. Çocuk hasta , yorgun veya öğrenmesini engelleyecek başka bir durumda bulunduğu zaman , ona hiçbir şey öğretmeye çalışmayın. Çünkü çocuk , sizin söyleyeceklerinize ve öğreteceklerinize kulak verecek durumda olmalıdır. Anne babalar olarak bizler , çoğu kez , çocuklarımıza onların algılamayı öğrenmeye hazır olmadıkları sırada bireyler öğretmeye çalışırız. Diyelim ki çocuğunuz kardeşini dövdü. Bir patırdı koptu. İkisi de ağlıyor , tepiniyor. Ve siz tam bu sırada , bu yaptığın hareketin ne kötü bir şey olduğunu biliyor musun ? İnsan hiç kardeşini döver mi ? diye konferans vermeye başlıyorsunuz. Bu dediklerinizi çocuk duymayacaktır bile. Çocuğun siniri yatışınca , sakinleşince , yaptığının yanlış bir şey olduğunu , nedenleriyle birlikte anlatılmalıdır. 2) Çocuk ona öğretmek istediğiniz şeyi yapabilecek yetenekte olmalıdır. Anne babaların çocuklarına öğrenme yeteneklerini aşan şeyler öğretmek istemeleri genellikle anlayışsızlıktan kaynaklanmaktadır. Anne babaların çoğu , çocukların değişik yaşlarda , değişik gelişme dönemlerindeki yapılarını bilmezler. Örneğin dokuz aylık bir bebeğe çişini veya kakasını haber vermeye zorlanır. İki yaşındaki bir çocuğun lokantada büyük adam gibi kıpırdamadan oturması istenir. Dört yaşındaki bir çocuktan nazik ve kibar davranması istenir. Çocukların yaş dönemlerine göre neleri yapıp neleri yapamayacakları bilinmeli ve ona göre hareket edilmelidir. 3) Çocuğu ölümden , ağır yaralanmaktan kurtarma zorunluluğu dışında ceza vermekten kaçınınız. Çocuk iyi ve kötüyü , tehlikeli ve tehlikesizi ayırt edinceye kadar , onun adına sizin karar vermeniz gerekir. Bunu sağlamak için çocuğu dövmeye başvurabilirsiniz. Ancak , çocuğunuzun pek çok şeyi güzellikle , cezalandırmadan , zora sokmadan öğrenebileceğini unutmamalısınız. Ceza , cezalandırmaya yol açan davranışı geçici olarak önlenmesini sağlar. İstenmeyen hareketin kesinlikle ortadan kalkmasını gerçekleştirmez. Cezanın sona erdiği anda istenmeyen davranışlar yeniden görülebilir. Ayrıca cezalar , çocuğumuzun bizden korkmasına ve nefret etmesine neden de olabilir. Oysa , kendilerini korumak için mutlak gerekli olmadıkça , çocuğumuza korku aşılamamız doğru değildir. 4) Çocuğunuzu bir şeyden vazgeçirmek istediğiniz zaman , cezalandırma yerine davranış nedenini ortadan kaldırma yöntemini uygulayın. Üç dört yaşındaki çocuğunuz öğrendiği ilk kötü sözleri sürekli tekrarlayacaktır. Genellikle anne babalar , çocukların bu tutumlarına karşı çıkarlar. Çocuk bunun ilgi uyandırdığını gördüğü sürece , bu sözleri tekrarlamaya devam edecektir. Oysa dediklerini duymamış gibi davranacak olursanız , çocuk söylediği sözlerin hiçbir tepki uyandırmadığını görecek ve bunları söylemekten vazgeçecektir. 5) Çocuğun öğrenmesi için teşvik edici bir etken bulmalıdır. Çocuk yetiştirmede sözünü ettiğimiz bu etken onlara gösterdiğiniz ilgi ve sevgidir. Ancak sevgi ve ilginizin çocuğun yetişmesinde etken olabilmesi için , çocukla birlikte geçirdiğiniz zamanlar , onun için gerçekten zevkli ve eğlenceli olmalıdır. Kendi kendinize şu soruyu sorun ; Çocuğumla , ondan bir şey istemeden , onu bir şeye zorlamadan , onun yanında bulunmam gerekli olmadan , ne kadar süre yanında kalıyorum ve onunla oynuyorum ? Eğer bu süre çok kısa ise , çocuğunuza gösterdiğiniz ilgi ve sevgi beklenen etkiyi yapmaz. Bunu bir örnekle anlatacak olursak ; On yedi yaşındaki bir çocuk psikiyatrik tedavi görüyordu. Bu çocuk babasından şikayetçiydi. Çocuğun söyledikleri çok ilginçtir. On beş yaşıma gelinceye kadar , babamı sadece pazardan pazara gördüm. Şimdi tutmuş benimle arkadaş olmak , benimle gezmeye gitmek istiyor. İçinde olduğum bunalımdan kurtulmama , okulda olay çıkarmama çalışıyor. O bunları yaparken , içimden , boş ver bu kadar yıldır neredeydin ? demek geliyor. Çocuklarımızla onların bizim ilgi ve sevgimize değer verecek bir ilişki kurmalıyız.

6) Çocuğun yapmasını istediğiniz şeyler üzerinde durun , yapmasını istemediğiniz şeylerle hiç ilgilenmeyin.
Bunu yine bir örnekle açıklayalım; Üniversite öğrencisi bir delikanlı , bu yöntemi bilmediği için kız kardeşinin şiir yazmasını istemeyerek engellemişti. Lisede okuyan kız kardeşi yazdığı şiirleri üniversitedeki ağabeyine gönderdi. Delikanlı büyük bir iyi niyetle şiirler hakkındaki eleştirisini kardeşine yazdı. Şu dizeyi çok beğendim , şu dize gerektiği gibi kurulmamış, bu kelimeler yeterli değil , bu anlatım buraya çok iyi oturmuş gibi her dizeyi tek tek eleştirdi. Bunun üzerine genç kız  bu mektuptan sonra bir daha şiir yazmadı. Çünkü olumsuz eleştiriler hevesini kırmıştı. Oysa delikanlının yapması gereken , iyi dizelerden söz edip , ötekilerden söz etmemek olmalıydı. Böylelikle kardeşi şiir yazmaktan vazgeçmemiş olurdu. 

7) Ulaşmak istediğiniz amaç yönündeki her davranışı destekleyin. Çocuğunuzu desteklemek için , övmek için amaca tamamen ulaşıncaya kadar beklemeyin. Çocuğunuz okumayı , yazmayı , bisiklete binmeyi öğreniyor , arkadaşlarıyla kavga etmekten vazgeçmeye çalışıyor , kısacası istediğiniz amaca ulaşmak için çaba gösteriyorsa , onun gelişiminin her adımını destekleyin , övün ve ilerlemesine yol açın. Çocuklarımız uslu durduğu sürece , genellikle onlara ilgi göstermeyiz. Nasıl olsa ses çıkarmıyorlar , uslu uslu oynuyorlar diye aldırmayız. Ama bir patırtı gelecek olsa o zaman hemen dikkatimizi çekerler. Oysa çocuğun terbiyeli davranışını övmek , onun bu yönde ilerlemesini desteklemektir. Çok haşarı , söz dinlemez bir oğlunuz varsa , onun kendi kendine dalıp sessizce oyun oynadığı bir anı kollayın ve bu anda onu okşayarak , severek , uslu durmanın ne güzel bir şey olduğunu anlatmaya çalışın. Azarlamaktan , cezalandırmaktan , daha olumlu sonuç aldığınızı görürsünüz. 8) Çocuğun öğreneceği konunun ilk basamaklarını , onun kolayca başarabileceği biçimde hazırlayın. Çocuğa kolay şeyler öğretmekle işe başlayın. Örneğin dört yaşındaki çocuğunuz sizinle satranç oynamak istiyor. Hevesini kırmamak , kendine güvenini sarsmamak için , bu isteğini olumlu karşılayın. Ama onunla satranç oynarken , oyunun gerçek kurallarını uygulamanız imkansızdır. Kurallarını siz koyun , çocuk taşları satranç tahtası üzerinde dilediği gibi dolaştırsın. Sonunda ona yenilin ve başarının tadını tattırın.


ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİNİ GÜÇLENDİRMEK ( Kendi Kendini Ayarlama Yoluyla Disiplini Sağlamak ) Çocuğun okulda ve daha ilerideki yaşamında ne derecede başarılı olacağı , kişiliğinin güçlü olmasına yani benlik duygusunun gücüne ve olumluluğuna bağlıdır. Çocuğu disiplinli olarak yetiştirmekteki amacımız , onun kendi kendini ayarlayabilir, yöneten bir kişi olmasını sağlamaktır. Çocuğun kendi kendini ne ölçüde yönetebileceği ise , benlik duygusunun gücüne bağlıdır. Çocuğun kişilik kavramını güçlendirmek ve onun amaca ulaşmasını sağlamak için , aşağıdaki öğretme yöntemlerinden faydalanabilirsiniz. 1) Çevre kontrolü yöntemi , öteki disiplin yöntemlerine duyulacak ihtiyacı en aza indirir. Diyelim ki bir anaokuluna gittiniz ve çocukların bulunduğu odayı bomboş gördünüz. Ne eğitici oyalayıcı bir oyuncak , ne bir araç gereç var. Çocukların oynayabileceği tahta küpler , otomobiller , kamyonlar , trenler , boya kalemleri , sulu boyalar , kağıtlar , kil , çamur da yok. Bahçeye çıktığınızda da aynı durumla karşılaştığınızı bir düşünün. Ne çocukların tırmanabileceği bir oyuncak , kaydırak , ne bisiklet. Bir öğretmen bu şartlar altında çocuk yetiştirmek durumunda olursa , disiplin konusunda pek çok sorunla karşı karşıya kalacaktır. Şimdi de kendi evinizi ve bahçenizi gözden geçirin. Eviniz , çocukların oynayabileceği , oyalanabileceği araçlar yönünden yetersiz mi ? Her yer çocukların el sürmemesi gereken büyüklere özgü eşyalarla mı dolu ?

Eğer öyleyse sizde bir çok disiplin sorunuyla karşılaşacaksınız demektir. Oysa evinizde ve bahçenizde çocuğun ilgisini çekecek , onun gelişimini kamçılayacak bir ortam oluşturursanız disiplin sorunlarını önleyecek çevre kontrolünü sağlamış olursunuz. 

Mesela çocuğunuzla beraber çıktığınız uzun araba yolculuklarını düşünelim. Böyle uzun yolculuklarda yapacak bir şey bulamadığı için sıkılan çocukları yüzünden geziye çıkmak bir çok aile için büyük bir problemdir. Oysaki çocukları oyalamak için yanınıza alacağınız oyun malzemeleri , bulmacalı oyuncaklar ve çocuklara yol boyunca sürprizler hazırlamak gereklidir. Arada bir , bir parka ya da açıklık bir yerde mola vermek ve çocukların oynayıp koşma imkanı tanınması da gerekir. Bunlar yapılmadığı zaman anne babalar çocukların neden huzursuz olduklarına , kendilerine neden rahat vermediğine şaşırır kalırlar. Çevre kontrolü anne babaların en çok ihtiyaç duyacağı şeydir. Çocuğun içinde bulunduğu ortamı ne kadar iyi düzenlerseniz , karşılaşacağınız disiplin sorunları o ölçüde azalacaktır. 2) Çocuklara teke tek yaklaşım, onlarda olumlu bir kişilik kavramının gelişmesine yardımcı olacaktır. Çocukların birbirine benzemediğini hepimiz biliriz. Aynı evde büyüyen aynı anne babanın çocukları bile evdeki durumları gereği birbirinden farklıdırlar. İlk çocuk , kardeşi doğana kadar hep büyükler içinde yaşayan tek çocuk durumundadır ve anne babası da çocuk yetiştirmeyi genellikle onu büyütürken öğrenirler. ( Psikologlara getirilen çocukların çoğunun ilk çocuk olması genellikle bu sebeptendir. ) İkinci çocuğun önünde kendisinden daha güçlü olan , büyük olduğu için kendisinden daha çok bilen ve örnek alabileceği bir büyük kardeşi vardır. Üçüncü bir çocuk olduğu zaman da ikinci çocuk ortanca durumuna gelir. Ortanca çocuk ilk göz ağrısı olmanın da , tekne kazıntısı olmanın da avantajlarına sahip değildir. Üçüncü çocuk ise ailenin bebeği olduğu için , anne babanın özel ilgisini toplamaya başlar. Bu böylece uzar gider. Her çocuktaki apayrı yaratılış ve aile içindeki çocuğun yeri , her çocuğun birbirinden farklı olması sonucunu doğurur. Bu nedenle de her çocuğa ayrı öğrenme yöntemleri uygulamanız gerekir. Yumuşak başlı bir çocuğa başka türlü , uyumsuzlukları olan çocuğa başka türlü davranmak durumundasınız. Güçlü , olumlu bir kişilik kavramının yerleşmesi için her çocuğa göre değişik yöntemler geliştirmeniz gerekir. 3) Her gelişim döneminde , çocuğun çevresini incelemesine ve kendi kendini yönetmesine imkan tanımak olumlu kişilik kavramının yerleşmesini sağlar. Çocuğunuz kaşığı eline alıp kendi başına yemek istediğini gösterdiği zaman onu engellemeyin. Burada önemli olan çocuğun kendi kendini yönetmeyi öğrenmesidir. Eğer siz onu beslemekte direnirseniz , çocuğun bağımsızlık duygusunu ve kendini yönetmesini engellemiş olursunuz. Öteki konularda da durum aynıdır. Çocuğunuz kendi kendine giyinebilmeye , musluğu açıp kapamaya , dişlerini fırçalayabilmeye başladığı zaman , onu kendi haline bırakmanız en doğrusudur. Çocuğun bu işleri yapmasına imkan vermek sabır ister. Hiç kuşkusuz , ufak bir çocuğun bu işleri kendi kendine yapması yerine sizin yapmanız çok daha az zamanda ve kolaylıkla olacaktır. Örneğin , çocuklar ve büyükler giyinme işlemine farklı açıdan bakarlar. Bizler için fermuar demek , çocuğumuzu giydirir , ya da soyarken açıp kapatmak zorunda olduğumuz şey demektir. Oysa çocuk fermuara daha başka gözle bakar. Onun için bu bir çeşit oyuncaktır :

                      Anneme göre fermuar 
                      Giysileri kapamaya yarar
                      Ama bence fermuar ,
                      Ufacık rayların üzerinde gidip gelen 
                      Mini mini bir tren

Bizler yıkanmayı da temizlenmek için bir yol olarak görürüz. Çocuk ise bunu suyla oynamak için bulunmaz bir fırsat olarak görür. Bu nedenle sabırlı davranmamız , çocuğa işlerini dilediğince yapma zamanı tanımamız gerekir. Çocuğun kendi işlerini kendi başına yapmasına fırsat vermek , onun büyümesini , gelişmesini gerçekten istediğimizi gösterir. Onların özgürlük duygusuna saygı göstermeli ve gelişmelerine imkan hazırlamalıdır. 4) Bilinçsiz taklit , çocukta olumlu bir kişilik kavramını gelişmesini sağlayan en önemli faktörlerden biridir. Çocuklar büyük taklit ustalarıdır. Bu nedenle de elimizde çok güçlü bir öğretim aracı var demektir : Çocuklarımıza olumlu kişilik özelliklerini , iyi alışkanlıkları canlı örneklerle aşılayabiliriz. Çocuklarımız , bilinçsiz taklit yöntemiyle bizden çok şeyler öğrenirler. Bunu kavramak , bizleri çocuklarımızla gereksiz çatışmalardan kurtaracaktır. Biz sofrada nasıl davranılacağını , nasıl yemek yeneceğini örneklersek , çocuklarımız da bizi taklit ederek öğreneceklerdir. Çocuklarımızın başkalarının haklarına ve duygularına saygılı olmalarını istiyorsak , her şeyden önce çocuklarımızın haklarına ve duygularına saygı göstermek zorundayız. Her gün davranışlarımızla , çocuklarımıza tek söz söylemeden bir şeyler öğretmekteyiz. Onlara bilinçsiz olarak taklit edecekleri örnekler vermekteyiz. 5) Anne babasından duygusal yakınlık ve destek gören çocuklar , yetersizlik duygularını aşar ve güçlü bir kişilik yapısı oluştururlar. Çocuklar çevrelerine ayak uydurabilmek , olayların üstesinden gelebilmek için büyüklere oranla çok güçsüz ve yetersizdirler. Çocuklar bu yetersizlik duygularını aşmak için anne babalarından duygusal destek beklerler , onların kendilerini yüreklendirmesine ihtiyaç duyarlar. Büyükler çocuğun güvensizlik duygusunu çok iyi kavradıklarını ona anlattıkları ölçüde , çocuk bu güvensizlikten kurtulacaktır. Çocuk yeni bir sorun karşısında kendini yetersiz bulduğu zaman , önce bu güvensizlik duygusunu anladığınızı belirtin. Sonra da ona , bu işin üstesinden geleceğine inandığınızı ve onun yanında olduğunuzu anlatarak yardımcı olun. Çocuğa yalnız olmadığı inancını vermeniz gerekir. Size ne zaman ihtiyaç duysa , başını çevirip sizi yanında görebilmelidir. Fakat sizi yanında bulmak kavramı , sizin fiziksel varlığınızı orda bulundurmaktan ibaret kalmamalıdır. Çocuk kendine güvenmediği bir konuda işe girişirken , siz yanında durabilirsiniz. Ama kendinizi gerçekten bu konuya vermemişseniz , gerçekten ilgilenmiyorsanız , çocuk bu uzaklığı hissedecek ve yalnızlık duyacaktır. Çocuğunuza sarılmanız , onu öpmeniz , korkma ben yanındayım fikrini , sözlerden çok daha etkili kılacaktır. 6) Çocuğun öğrenmesini , olayların tabii sonucuna bırakmak , güçlü bir kişilik yapısının oluşmasına yardımcı olur. Diyelim ki çocuğunuz sabah kahvaltısında huysuzluk etti. Onu yemeğini bitirmeye zorlamak yerine tabağı önünden kaldırın. Az sonra çocuk acıkacak ve yemek isteyecektir. O zaman , daha öğle yemeğine hayli zaman var , artık bekleyeceksin , dersiniz. Açlık duygusu , çocuğun sabahki huysuzluğunun tabii sonucu olarak daha etkili bir öğretici olacak , çocuk yemeklerde huysuzluk etmekten vazgeçecektir. Bir başka sorunda çocukların sabahları okula yetişmeleri konusudur. Annelerin , çocuğum okula geç kalmasın diye telaşa kapılmamaları ve gerekli davranışı , çocuğun deneylerle öğrenmesini sağlamaları gerekir. Çocuğun okula zamanında hazırlanması için annelere düşen üç iş vardır : Akşamdan onun giyeceklerini hazırlamak , sabahleyin gereken saatte uyandırmak ve kahvaltısını vermek. Bunun dışında , elini yüzünü yıkamak , giyinmek , kahvaltısını etmek , okula götüreceklerini hazırlayıp yola çıkmak , çocuğa kalmış işlerdir. Eğer çocuk , bunları vaktinde yapmadığı zaman okula geç kalacağının bilincine varmalıdır. Çocuk , davranışlarının sonuçları olumlu ise , bu iyi davranışları sürdürecek , olumsuz ise , bu davranışlardan vazgeçmeyi öğrenecektir. 7) Çocuğu , önem verdiği bir şeyden yoksun bırakabilirsiniz. Diyelim ki beş yaşındaki çocuğunuz oturma odasının duvarlarını renkli kalemle boyadı. Bu davranış , iki yaşındaki bir çocuk için normaldir. Oysaki beş yaşındaki bir çocuk için , bir karşıtlık gösterisidir. Bu olay karşısında , duvarlara boya sürülmeyeceğini bilecek kadar büyüdün ,onun için bir hafta eline boya almana izin vermiyorum diyebilirsiniz. Burada önemli olan nokta biraz sonra siniriniz geçince verdiğiniz kararı değiştirmemenizdir. Tutarlı davranmanız çok önemlidir. Çocuğunuz odanın duvarını çizdi diye onu boyalı kalemle oynamaktan yoksun bırakmışsanız , ertesi gün aynı davranışına gülüp geçerseniz , çocuğun duvarları çizmemesi gerektiğini öğrenmesi çok güç olacaktır. Çocukları cezalandırmak için çocuğun büyük sevinçle beklediği bir geziden veya arkadaşlarını çağırdığı bir çay sohbetinden alı koymak hiç de doğru değildir. Bu tür cezalar çocuğun davranışlarını gerçekten değiştirmesine yardımcı olmaz. Çocuk bu tür cezayı gaddarlık ve aşırılık olarak yorumlar. Çocuğu cezalandırmak için onu hiçbir zaman hayati derecede önemsediği şeylerden yoksun bırakmayın. 8) Çocuğu arkadaşlarının yanında uzaklaştırmak , ya da odasına kapatmakla çevreden tecrit cezası uygulayabilirsiniz. Disiplini sağlamak amacıyla çevreden tecrit cezası uyguladığınızda bunun sınırını çocuğa belirtin. Çocuk , sınırsız olarak odaya kapatılacağı duygusuna kapılmamalıdır. Davranışlarını düzeltirse , odaya kapatma işinin biteceğini söylerseniz , çocuk kötü huylarından daha çabuk sıyrılacaktır. 9) Çocuğu dövebilirsiniz. Ancak , bir yanlış dayak vardır , bir de doğru dayak. Yanlış dayak , gaddarca , sadistçe dövmektir. Bu çocukta nefret ve öç alma duygusunu uyandırır. Sopayla ya da başka bir şeyle dövmek , ya da onu aşağılayıcı biçimde suratını tokatlamak yanlış dayak biçimidir. Doğru dayak ise kaba etlerine birkaç şamar indirmektir. Bu olumlu bir tutumdur ve çocukta suçluluk duygusunu yerleştiren uzun anne baba nutuklarından daha iyidir. Çocuğa yaptığı bir hareketten dolayı öfkeliyseniz döverseniz , çocuk sizi neden kızdırdığını , neden dayak yediğini anlayacaktır. Ama sabahleyin yaptığı yaramazlık için , bekle de akşama baban gelince seni bir güzel dövsün , derseniz çocuk bu serin kanlı dayağa hem anlam veremeyecek hem de bu onda birikim oluşturacaktır. Fakat bu dövme , anne babanın öfkelerini boşaltmaları için olmamalıdır. Bir süre sonra onu dövdüğünüz için çocuktan özür dilemekten ve barışmaya yönelmekten de kaçınmayın. Bu davranışınız , aranızdaki içtenliği , yakınlığı , sevgiyi insancıl bir düzeye getirecek ve yoğunlaştıracaktır. Çocuğunuz , öfkeniz ve sevginizle sizinde insancıl zaaflarınız olduğunuzu sezerek , bu da hem onun hem de sizin benlik duygularınızı pekiştirecektir.



ANNE BABALAR İÇİN ÖZETLENMİŞ ÖĞÜTLER


1) Ömür boyu sürecek tavır ve alışkanlıkların yerleşmesinde en önemli dönem , okul öncesi altı yıldır. Çocuğunuzla okula başlamadan önce kuracağınız ilişki , onunla ömür boyu sürecek ilişkinizin biçimini belirler. 2) Çocukla ilgili bir çok bilimsel gerçeği bilebilirsiniz ama çocukluk duygusunu , çocuğun ne demek olduğunu bilmiyorsanız , çocuğunuzla çocukça yani kendi çocuksu yanınızla yeniden ilişki kurun. Kendinizi çocuğunuzun yerine koymayı öğrenin. 3) Çocuğa kişi olarak saygı gösterin. Kafanızda belirlemiş olduğunuz kalıba uydurmaya çalışmayın. 4) Çocuğunuzun kişiliğinin oluşması ve güçlenmesi için tutarlı bir aile ortamında yetişmesi gerekir. Tutarlı derken söz edilen , çocuğun her dediğinin yapıldığı bir düzen değil , yetişkinlerin yönettiği bir düzendir. Çocuğun yuvayı yöneten güçlü bir aile reisine ihtiyacı vardır. Çocuk onu seven , ona önderlik eden , ama baskıcı olmayan anne babaya muhtaçtır. 5) Çocuğunuzun kişiliğini oluşturmasına yardım ederken , üzerinde durmanız gereken nokta , çocuğun duyguları ile davranışları arasında ayırım yapmaktır. Çocuğunuzun davranışlarını kısıtlayabilir , engelleyebilirsiniz. Fakat onun duygularını önlememeye kalkışmamanız gerekir. 6) Çocuğunuzun davranışlarını kontrol edebilmek için akla uygun sınırlar ve kurallar tespit edin. Sonra bu sınır ve kuralları kesinlikle uygulayın. Çocukların yetiştirilmesinde , her aileye ve her çocuğa uygun düşecek reçete halinde kurallar yoktur. Çocuğunuzun yapısına ve yaşadığınız ortama uygun kuralları , yapmanız gereken kısıtlamaları deneylerinizle bulacaksınız. 7) Anne baba olarak çocuğunuzun belirli davranışlarını kısıtlama sorumluluğunu yüklenirken , onun duygularını dile getirme özgürlüğüne saygı gösterin. Bu tutumunuz çocuğunuzun size saygı duymasını engellemeyecek , tam tersi onun kişiliğini kabul etmeniz , çocuğun size olan saygı ve sevgisini çoğaltacaktır. 8) Okul evde başlar. Çocuğun evdeki öğretim ve programı ,okuldaki öğretim programı kadar önemlidir. Bu nedenle ona alacağınız oyuncakları , kitapları , kasetleri büyük bir özenle seçin. Çünkü evdeki öğretim araç gereçleri bunlardır. 9) Çocuğunuzun zeka gelişimini geliştirmek için çocuk bir takım uyarılara muhtaçtır. Altı yaşına kadar olan dönemde yapacağınız bu tür uyarılar , onun zeka derecesini oluşturma yönünden son derece önemlidir. Çocuğunuzun dilini geliştirmek , onda kitaplara , kelimelere karşı ilgi uyandırmak , yazı öğretmek , çocuğun mantıklı düşünmesine yol açacak ve matematik kavramını yerleştirecek yönde oyunlar oynamak , ilk beş yıl içinde ona karşı en büyük ödevinizdir 10) Çocukların hakları olduğu gibi anne babalarında hakları vardır. Çocuklardan nasıl ideal çocuklar olmalarını isteyemezsek , kendimizin de mutlaka kusursuz anne babalar olmasını istemememiz gerekir. Çocuk yetiştirme konusunda verilen öğütleri aynen uygulayamayan , zaman zaman sıkılan , öfkelenen anne babalar , bu yüzden kendilerini suçlamamalıdırlar. Onlarda insandır ve bu duygulara kapılmaları doğaldır. Çocuğun yetiştirilmesinde bilimin önemli bir yeri vardır. Sağduyu da önemlidir. Ama en önemlisi sevgidir. 11) Çocuk bol konuşma ve öğütten çok anne ve babasının davranışlarından etkilenir ve bu davranışları kendisine örnek olarak yetişir .Benzer şekilde bazı problemli davranışları da örnek olarak edinir. Örneğin evde büyükler gök gürültüsünden veya köpekten ya da olmayacak şeylerden çok korkuyorsa çocuk da bu korkuları öğrenir. 12) Çocuğun ruhsal gereksinimlerinin başında hiç kuşkusuz sevilme ve anne-babası tarafından istenme kabul edilme duyguları gelir. Ancak sevginin disiplin ile çok duyarlı biçimde dengelenebilmesi son derece önemlidir. 13) Çocuklar erişkinin sakin davranışına daha iyi yanıt verirler. Avaz avaz bağırmak veya dövmek annenin kızgınlığını boşaltır ancak duruma hakimiyetini de yok eder. 14) Temelde çocukların ruhsal gelişimi dünyanın her yerinde aynıdır. Ancak kültürel farklılıklar çocukların davranışını bir dereceye kadar değiştirir.




Kaynaklar : PEDİATRİ KİTABI CİLT 2 - PROF. DR. OLCAY NEYZİ

                                                         PROF. DR. TÜRKAN  ERTUĞRUL 

ÇOCUĞUNUZU TANIYOR MUSUNUZ - DR. FİTZHUGH DODSON BİR ANNEYE MEKTUPLAR - DR. WILHELM STEKEL THE MERC MANUAL TEŞHİS VE EL KİTABI - ROBERT BERKOW ÇOCUĞUNUZ VE OYUN - ARNOLD ARNOLD