Psikolojiye Giriş/Koşullama

Koşullama

KLASİK KOŞULLANMA

1900'lerin başında Rusya'daki Ivan Pavlov laboratuvarında bir teknisyen olarak çalışıyordu. Pavlov, sindirim sistemiyle ilgili refleksler üzerine yaptığı çalışma ile Nobel ödülünü almıştır. Örneğin köpeğin ağzına yiyecek konulduğu zaman, yiyeceğin tükürük refleksi tetiklediği buldu.

Laboratuvar teknisyeni olarak görevi, köpeğin ağzına çeşitli yiyecekler yerleştirmek ve ne kadar tükürük salgıladığını ölçmek. Ama kısa süre sonra bir sorunla karşılaşıyor. Köpeğin ağzına birkaç defa yiyecek yerleştirdikten sonra, köpek yiyeceği görür görmez tükürük salgılamaya başlıyor.[1] Pavlov önce bu beklenti salyasını küçük bir sorun gibi görünüyor. Sonradan köpeğin yiyeceği görür görmez tükürük salgılamasının da bir tür refleks olduğunu fark etti, öğrenilmiş bir refleksti bu. Çok iyi bilinen bir deneyde Pavlov köpeğin ağzına yiyecek yerleştirmede önce bir zil çalıyor. Zil sesiyle beraber verilen yiyecekle yapılan birkaç denemeden sonra köpek zil sesini duyduğu zaman bile tükürük salgılamaya başladı. Pavlov bu fenomene koşullu refleks diyordu. Günümüzde ise klasik koşullanma olarak biliniyor. Klasik koşullanma araştırmacılara gözlemlenebilir ya da objektif bir ortamda öğrenme sürecini inceleme olanağı sağladığı için önemli keşifti. [2] Klasik koşullanma, nötr bir uyarıcının normalde başka uyarıcılar tarafından meydana getirilen bir tepkiyi meydana getirme becerisini kazandığı bir tür öğrenmedir.

EDİMSEL KOŞULLANMA

1800'lerin sonlarında Amerikalı psikolog E. L. Thorndike'nin laboratuvardayız. Görevi bir kediye, basit bir mandal sayesinde içeriden açılabilen bir kutunun içine yerleştirmek. Kutunun dışındaki bir tabakta ise balık bulunuyor. Kedinin mandal basıp kapıyı açmasının ve tabaktaki balığa ulaşmasının ne kadar ölmemiz gerekiyor. İlk denemede kedi kutunun içini koklar, partisini gelişi güzel delillere sokar, tesadüfen mandala dokunur, kapıyı açar ve balığa ulaşır. Kediyi ikinci bir deneme için tekrar kutuya koyar. Kedi tekrar kutunun içinde hareket eder, tesadüfen mandala dokunur ve balığa ulaşır. Bir kaç denemeden sonra kedi mandalın etrafında hareket etmeyi öğrenir ve sonunda mandala dokunarak balığa çabucak ulaşmayı başarır. Thorndike kedinin amaca yönelik davranışını açıklayabilmek için etki yasasını kullandı. Etki yasasına, göre bazı gelişi güzel hareketlerin keyif verici bir sonuç ya da ödül tarafından izlenilmesi durumunda, bu hareketler pekiştirilir ve gelecekte tekrarlanması olasıdır. Thorndike etki yasası, Pavlov'un koşullu refleksinden farklı bir öğrenme süreci tanımladığı için önemlidir. Günümüzde etki yasası, edimsel koşullanmanın bir parçası haline geldi. [1] Edimsel koşullanma, bir hareketi izleyen sonuçların, o hareketin gelecekte tekrarlama ihtimalini azalttığı ya da çoğalttığı bir tür öğrenmeyi tanımlar.

BİLİŞSEL ÖĞRENME

1960'lardayız ve Albert Bandura'nın laboratuvarındayız. Çocuklar, bir yetişkinin durmaksızın plastik bir bebeğe vurduğu ve tekmelediği bir film izliyorlar. Filmden sonra çocuklar oyun oynuyorlar ve bu sırada davranışları izleniyor. Bandura, bir yetişkinin saldırgan davranışlarda bulunduğu filmi izleyen çocukların, filmi izlemeyen çocuklara göre daha saldırgan bir şekilde oyun oynadığını tespit etti. [3] Çocukların davranışlarının artan saldırgan tepkilere dönüşmesinin ne Pavlov'un koşullanmış refleksi ne de Thorndike'nin etki yasasına dayanmıyordu. Bu öğrenme şeklinde, bütün öğrenme süreci gözlemlenebilir herhangi bir tepki ya da herhangi bir ödüllendirme olmaksızın çocukların zihninin içinde gerçekleşir. Bu zihinsel öğrenme süreçleri, 1960'larda başlayan ve nispeten yeni bir yaklaşım olan bilişsel öğrenmenin bir parçasıdır [4] Bilişsel öğrenme, dikkate bellek gibi zihinsel süreçleri içeren bir öğrenme türüdür; gözlemler ya da taklit edilerek öğrenilebilir ve dışsal bir ödül ya da kişinin gözlemlenebilir bir davranış göstermesi gerekmeyebilir.